Yaşlanıyoruz azar azar, hep birlikte.
Saçlarımızın ağarması,
Eskisine oranla sesleri daha az duyuyor, cisimleri daha az seçiyor oluşumuz,
Tadına varamazlığımız yediklerimizin,
İçtiğimiz suyun klorunun yüksekliğini bile hissedemeyişi dil üzerindeki o kılcalların,
“Duyularımız gibi duygularımız da örseleniyor zamanla” demişti bir dost.
Belki de bundan sebep susmamız, bir ölü hissizliğinde zulme.
Çık demeden birileri çıkamayışımız meydana.
Bir dağ başında yada bir su kenarında bile haykıramayışımız,
“Adalet, adalet!”diye.
İsyan isyan büyüyemeyişi bir toplumun hukuksuzluğa…
Elin dinli- dinsiz katilleri kıyarken kınalı kuzularımıza,
Bizim katile ve satılmışa susmamız,
Parası var diye haksıza sitayiş göstermemiz,
Yaşlanıyor olmamızdan birer birer, hep birlikte
…
Bir meslektaşımın annesi rahatsızlanmış,
Daha doğrusu zaten rahatsızmış da iyice ağırlaşmış durumu.
Hastaneye kaldırmışlar.
Gidelim dedi arkadaşlar.
Olur, dedim.
Yapacak işim de yoktu zaten, boş boş oturmak yerine bir iyilik yapalım bari
Hem kim bilir insanlık için küçük, benim için büyük bir adım da olabilirdi bu ziyaret belki.
İnsan yanlarımı keşfederdim yeniden.
İyiliği, güzelliği, karşılıksız ve çıkarsız mutlu etmeyi hatırlardım diye, olur dedim.
“Annem” dedi arkadaş,
Vücuduna bir sürü kablo bağlı ve yaşadığı nefes niyetine çıkardığı hırıltılardan anlaşılan, acısı kemikli yüzünün çizgilerine değen kadını tanıtırken bize.
“Artık beni bile tanımıyor” derken göz çukurundan yanağına iki damla yaş düşürdü istemeden.
“Kim kimi tanıyor ki?” diye fısıldadım.
Sen, beni tanıyor musun mesela?
Ben, bu toplumu, içinde doğup büyüdüğüm, alışkanlıklarını karakter diye üzerime giydiğim bu toplumu, tanıyor muyum?
Bu toplum ne zaman bu kadar vurdumduymaz, ben ne ara böyle hissiz oldum, hatırlamıyorum.
Sen hatırlıyor musun?
Daha dün, senin dağlarından al bayrağa sarılı iki yiğit indirildi şehre nefessiz ve iki tabut içinde.
Eskiden olsa sen o dağı yakardın öfkenin ateşiyle; ben sokak sokak küfrederdim kalleşe, haine, satılmışa.
Ama şimdi…
…
Okudun mu bilmiyorum.
Bu sitede yazdığım ilk yazıda, evlatlarına sahip çık, dünya ahiret kapı bir komşun ve kardeşin olacağa sırt çevirme dediydim.
“Elden gelen öğün olmaz, o da vaktinde bulunmaz”a işaret ettiydim.
Sen ne ettin, sayayım mı?
- Hiç
- Hiç
- Hiç
Sağıra yattın, bilmeze oynadın, görmezden geldin.
Bir taraftan ölümün ve ihanetin kol gezdiği kapıları aşındırdın diğer taraftan güçlünün yanında yer almak için atmadık takla bırakmadın.
Kara ile kızıl arasında sürükleyip duruyorsun kendini.
Bu sana ölüm, korku ve zulüm olarak dönecek yine, biliyorsun.
Sırf sana dokunulmasın diye yılanla aynı torbaya, ayıyla aynı yatağa girmek de ne ola?
Oysa sana üçüncü bir yol açmak için meydana çıkanlar var.
Senin toprağından, senin canından…
İkballerini ve istikballerini tepip senin için kavgaya duran, senin çocukların.
Her şeyini kaybettin zaten.
Bir etnik harabeye çevirdin koca memleketi,
Bir hırsızlar gettosuna dönüştürdün.
Bu kerre topraklarına kanı, gözyaşını, yalanı ve haramı getirenleri görmezden gelme,
Kulaklarını tıkama hakikate.
Sana umut ve adalet getirmek için zayıf bedenlerine aldırmadan yola çıkanlara destek ol.
Kuvvet seninle var, sen olmazsan hiçbir şey yok.
Bir kere de kendi çocuğuna dön yüzünü.
Ölüm ve hüzün yerine
Işığa, güzelliğe dön.
Bir kere de iyi bir şey yap.
Bildiğimiz, tanıdığımız, başı dumanlı ama hep dik ve eğilmeyen Ağrı ol
Bismillah de,
İbrahim’in yanında saf tut.
Kaybetmezsin, emin ol.
Yazmasını biloyorsun hoca, üslubun tarzın güzel türkçeyi iyi kullanıyorsun, bir kaç makaleni daha okudum yazdigin şeylerin çoğu gerçek, ama üzülüyorum, son yıllarda ağrının yetiştirdiği bilinci yüksek akademisyen ne yazıkki bilinç lerinden daha yüksek egoları sayesinde ve akp nin üniversiteleri ve akedemisyenleri esir almaasi sayesinde iradelerini istemiyereek te olsa iktidar a teslim ediyorlar. Ve ben önü yarını ne olacağını bilmedigim bu ülkede kahtersinki size hak veriyorum, artık açlıkla sınıyorlar, kızım işini kaybetti , öğretmen olan oglumu da hapse attılar...
İşte üzüldüğüm konu keşke bu enerjinizi kürt halkına yapılan zulme harcasaydınız en azindan bir kısmını...
Selamlarimla Ali ALPTEKİN