"En büyük hırsızlıklar, kötülükler, belâlar imardan geliyor…" Dönemin Çevre Bakanı Özhaseki bu sözü söylendiğinde yıl 2017'ydi…
O yıl belediyelerin büyük bir kısmının iktidar partisinde olduğu düşünülürse, bu cümle daha önemli bir hâl almıştı… 'İtiraf' mı, 'tecrübe' mi yoksa 'haklı ikaz' mı tartışmasını bir yana koyarsak, son derece doğru bir tespitti…
İmar rantı… Yıllık 150-200 milyar dolar arasında… Az kısmı küçük toprak sahiplerine giden, büyük kısmı şehrin 'rant baronları' tarafından kapışılan korkunç bir para…
Türkiye'nin dış borcunu toplam 3 yılda kapatabilecek olan rant bu… Kim topluyor bu rantı? Yedikçe iştahı açılan, iştahı açıldıkça daha da çok yiyen gözü dönmüş imar şebekeleri ve onlardan arta kalan küçük payları toplayan sırtlan belediyeci, memur ve siyasetçiler…
***
Suç mahalli, belediye meclis salonları… Farklı particileri bir araya getiren, hatta oy birliğinde buluşturabilen müthiş dayanışma!.. Başka konularda kavgalarına şahit olunan veya öyle zannedilen meclis üyelerinin göz yaşartıcı 'imar kardeşliği'!..
Particiler arasında uzlaşma ve işbirliğini sağlayan 'kıblesiz çöpçatanlar', karşılıklı 'kazan-kazan' ilişkisini yönetenler, belediyelerin karar alma gücüyle arsalara kıymet kazandırıp rantı emenler, vekâlet verecek küçük hak sahiplerine adres gösterip rantın akışına yön verenler, önce problem çıkarıp sonra problemi çözerek kariyer yapan kurnazlar ve uçuşan 'hediye' daireler…
Bir yığın çetrefilli olan ihalelere benzemiyor bu işler… Elleri sıcak sudan soğuk suya sokmadan herkesin kazandığı kemiksiz temiz para!.. Tekrar edelim, ülke geneli yıllık 150-200 milyar dolar… İcazetli şehir baronları, onların işbirliği yaptığı belediyeciler ve siyasetçiler arasında paslaşılan büyük para…
Dönemin Bakanı "En büyük hırsızlıklar imardan" geliyor derken haksız değildi yani!.. Herhangi bir belediye fotoğrafından ziyade istisnalar dışında bir Türkiye klasiği… Antonioni'nin yönettiği 1966 yapımı 'Cinayeti Gördüm' filmi değil, cinayeti hepimizin gördüğü bir ülke gerçeğidir sözü edilen…
İmar rantı, belediye üzerinden para kazanmanın her türlüsüne meşruiyet kazandıran bir kimliğe kavuştukça, belediyeler diğer alanlarda da şehirlerin 'namussuzluk üssü'ne dönüştü yıllarca… Deprem dâhil ödediğimiz her bedel, önce beyinlerde sonra da resmî koltuklarda kuluçkaya yattı… Gözü dönmüş bir ahlâksızlık ve para hırsı, milletin hem birikimlerini hem de can güvenliğini kemirdi, lağım fareleri gibi…
"Değersiz araziye değer kazandırıyoruz", "Siyaset için para biriktirmemiz gerekiyor, yarın seçimler var", "Biz yapmasak başkası yapacak", "Dâvâmız için yapmamız lâzım" gibi aşağılık gerekçeler, bu şerefsizler güruhunun gıdasını oluştururken, aşağılık anlayış, şehirleri, halkı ve devleti karanlık bir geleceğe sürükledi…
***
Siyaseti finanse etmeye de yarayan rant, parti fark etmeksizin, şehirlerin her gelen belediyecisiyle iş tutma kabiliyetine sahip baronların elinde… Piramidin tepesinde rant baronlarının oturduğu bu sistem, şehirlerimizi cinayete hazırladı yıllarca… Belediyelerin yataklık ettiği cinayete…
Bugün müteahhitleri tutuklamayla sınırlı kalacak, denetim firmaları, belediyeler ve ilgili bakanlıkları ıska geçecek her operasyon kötülüğün devamı anlamına gelecektir…
***
Ne diyordu Boschwitz 'Yolcu' adlı eserinde: "Karşısına çıkan bütün fırsatlara rağmen namuslu kalabilen insanlar da olmalı… İçinde yuvarlanabileceği pis bir su birikintisi bulunca domuza dönüşmeyen insanlar…"
İşte bu insanlardan, domuzlaşmayanlardan lâzım bize; özel alanda, kamuda, adliyede, belediyede, her yerde… Yoksa 'görülmediklerini, kaydedilmediklerini' zanneden gözü dönmüşlerin cinayetlerini, şehirlere ve halka ihanetlerini izlemeye devam edeceğiz…
doğru söze ne hacet