TARİHİMİZİN EN GÜZEL DELİSİ (!)

Gazetemiz Köşe Yazarı Barış Ülker'den muhteşem bir yazı daha

TARİHİMİZİN EN GÜZEL DELİSİ (!)

Yoksul bir adama sormuşlar: 
Seni Saray’a alalım mı? Memur olursun Saray’da. Bu yoksulluktan da kurtulmuş olursun.
Adam cevap vermiş:
Sonra peki?
Demişler ki:
Yükselirsin, belki de Sadrazam olursun.
Adam yine cevap vermiş:
Ya sonra, sonra ne olurum?
Şaşkınlık içinde kalan adamlar cevaplamışlar:
Sonra mı? Sonra hiççç…!
Adam gülerek demiş ki:
Ben zaten şimdi de bir hiçim. O kadar tantanaya ne gerek var! 

Kim mi o adam? O adam, söz ve ney ustası Neyzen TEVFİK. Bodrum’da başlayıp İstanbul’da sona eren yaşamın sahibi olan Neyzen TEVFİK, benim nazarımda tarihimizin en çılgın insanıdır. Öyle deli dolu bir adam ki, bir ramazan günü anası onu limon alması için bakkala göndermiş. Ama o, cebinde beş kuruş olmadan bakkal yerine, o sıralar Mısır’da bulunmak zorunda olan Mehmet Akif ERSOY’un yanına kaçmıştır. Fakat bir o kadar da vicdanlı biri. Şöyle ki; Mısır’da Mehmet Akif ERSOY’a ulaşmak için aç biilaç sersefil bir şekilde dolaşırken artık dayanamamış bir yere çöküp kalmış. O sırada, bir köpek ağzında kocaman bir ekmekle karşısına geçip oturmuş. Açlıktan perperişan olan Neyzen, köpeğin ağzındaki ekmeği gözüne kestirmiş ve bir yolunu bulup köpeğin ağzından ekmeği çekip almış. Tam ekmeği yiyecekken, köpek ‘‘Yakıştı mı bu yaptığın?’’ der gibi onun gözlerinin içine bakmış. Köpeğin bakışlarına dayanamayan Neyzen Tevfik, ikiye kopardığı ekmeğin yarısını köpeğe vermiş ve böylece aralarında büyük bir dostluk başlamış. Gel zaman git zaman, Mısır’ın zenginlerinden biri Neyzen’in köpeğini satın almak istemiş. Zor durumda kalmış olması nedeniyle köpeği o zengin adama satmış. Ama bir müddet bir zaman sonra köpek,  kaçıp tekrar Neyzen’e gelmiş. Ve Mısır’da kaldığı süre boyunca en yakın dostu o köpek olmuş. Daha sonra üstadı Mehmet Akif ERSOY’a ulaşıp sefillikten kurtulmuş ve uzun bir dönem Mısır’da kaldıktan sonra yine bir ramazan akşamı anasını görmek için evine dönmüş. Ama bir şeyi unutmamış! Ne mi o? Yıllar önce anasının istediği limonlar… 
Kendisinin kim olduğu, ne zaman ve nerede doğup büyüdüğü gibi detaylara girmek istemiyorum. Asıl bahsetmek istediğim şey, Neyzen TEVFİK’in sanatımızda, edebiyatımızda ve özellikle yukarıda bahsettiğim Neyzen’in ‘‘HİÇLİK’’ felsefesi bağlamında bugün ihtiraslarımız altında un ufak olan dünyamızdaki yeridir.  
Ya geceden yağan bir kar örtüsünün altında ya da İstanbul’un izbe bir kaldırımının üstünde geçen bir hayat düşünün. Dünya malına zerre tamah etmeyen bir şahsiyet. Yanında bir tek süslü elleriyle ağlattığı çalgısı yani ney var. Ve tabi ki bir de sivri dili. O sivri dilinden dökülen deyişleri… Korkmadan yaşamın tüm rezilliğinin üzerine kaynar su gibi boşalttığı mısraları. Bir yandan hicivleriyle bütün kepazeliklere bağırıp çağırırken, bir yandan da üflediği ney ile bu kepazeliklere usul usul iç geçiren biriydi Neyzen TEVFİK. Yetiştirdiği ney ustalarıyla hem bu sanatın gelişmesine katkı sağlamış hem de kimi dizeleriyle bir ozanın cesaret timsali olması gerektiğini bizlere anlatmıştır. Üretmenin ve düşünmenin adamlık suçunu işlemek varken, işgüzarlıkla şahsi menfaatlerin peşine koşup bir namert çizmesinin altında toz olmanın insanlık suçunu işleyenleri hatırlatmıştır onun dizeleri bana. 
Gelgelim onun ‘‘Hiçlik’’ felsefesine. Neyzen TEVFİK’in ‘‘Hiçlik’’ felsefesi, Batı’nın çözümsüzlüğe götüren hiçlik felsefesi gibi ya da Doğu’nun mistisizme kapı açan düşüncesi gibi değildir. Onunki, yaşamı olduğundan fazla görüp insanın doğallığını kaybetmemesi üzerine kuruludur. Tam da bu noktada,  ilk soru şu olur: Ne olmayı düşünüyoruz? Zengin mi yoksa sözüm ona mertebe sahibi mi yahut çok mutlu biri mi? Peki ya sonra? Kocaman bir hiç! Ve bir hiç olmak için bütün hayatımızı heder ediyoruz. Hemen hemen herkesin bir hiç olmak için var gücüyle kendini ve etrafını parçaladığı bir dünya düşünün… Sadece bir hiç olmak için. İnsan o an büyüdüğünü ve hatta her şey olduğunu düşünür ama yaşamın bir sonraki kalp atışının ellerinde olduğunu anlayamaz. Gel gör ki, o kalp atışını duyamayınca anlar aslında bir hiç olduğunu. Neyzen Tevfik, bu gerçeği daha çocuk yaşlarında anlamış biri olarak, yaşamın alında morunda gözü olmadan korkusuzca yaşamıştır. Esasında, insana korku duygusunu getiren de sahip olduklarıdır. Dolayısıyla, ne kadar çok şeyimiz varsa o kadar da korkak biri oluruz. Hâlbuki edinmeye çalıştığımız tüm mal, mülk, mevki kendimizi daha güvende hissetmek içindir.  Fakat aksine, sahip olduklarımız bizleri daha savunmasız ve ürkek yapmaktadır. Nitekim Neyzen TEVFİK’in kaybedeceği hiçbir şey olmadığı için belki de tarihin en cesur insanlarından biri olmuştur. 
Akıldan hiç çıkarılmamalıdır ki; yaşamak, etin kadar, kemiğin kadar direnebilmektir. Yazımı Neyzen’in çok sevdiğim ‘‘Geçer’’ isimli şiirinin bir parçasıyla bitiriyorum. Onurlu yarınlar dilerim…
‘‘Bu tecelli-i hayat aşk ile büktü belimi,
Çağlayan gözyaşı mı, yoksa ki hicran seli mi?
İnleyen saz-ı kazanın acaba bam teli mi?
Çevrilir dest-i kaderle bu şu'unun fili mi,
Ney susar, mey dökülür, gulgule-i Cem de geçer.’’

YORUM EKLE
YORUMLAR
Nuran
Nuran - 4 yıl Önce

Izdırabın sonu yok sanma bu alemde geçer.
Ömrü fani gibidir, gün de geçer dem de geçer

Eser
Eser - 4 yıl Önce

Deli ki ne deli bu adam. Allah rahmet eylesin.

BUZUN GÜZELİ
BUZUN GÜZELİ - 4 yıl Önce

CAHİLİN KORKU DOLU DEFTERİNİ TANRI DÜRE
MARİFET MAHKEMESİNDE VERİLEN HÜKME GÖRE
CENNET İFLAS EDER EFASANEYİ ADEM DE GEÇER

Ömer sancak
Ömer sancak - 4 yıl Önce

Ağrıya akören hiç bir zaman hayır gelmedi gelmez de apas aydın doydu sıradaki başkanınız ağrı milet valiliği yapan fatma kotan getirildi şimdi sıra fatma ablamızda memleketin vurguncularına hayırlı olsun Allah bizlerden uzak etsin amplileri artık

SIRADAKİ HABER