Herkesin bildiği ama kriz zamanları dışında, artık kimsenin üzerinde düşünmediği, bizim cenahın bile bir slogan ve bir de - şüphesiz iyi niyetli ama kanaatimce eksik- “bin yıllık kardeşlik” söylemi dışında bir şey üretmediği, kısır bırakılan ve çözümsüzlüğü üzerinden yalan- yanlış ve üstelik milli yapıyı yıkıcı “iddialar karmaşası”üretilen şeyin adıdır Kürt Meselesi (!)
Kavramların yerinde kullanılmamasından mütevellit benzersizlerin eşitliği gibi bir yanlışın genel kabulmüş gibi sunulmasından ötürü “ırk, millet, etnisite vb.” kavramların içiçe geçmesi, neticede
(Elma + Armut = Şeftali)
saçmalığına benzer şekilde
(Türk + Kürt = Türk Devleti)
denklemini mutlak hakikatmiş ve bunlardan biri diğerine haksızlık yapıyormuş gibi bir algı oluşturdu zihinlerde.
Eşitsizlerin eşitliği, benzersizlerin benzerliği üzerinden milli demografi yerle bir edildi.
Dinli – dinsiz bütün gayr-ı milli yapıların ve kimliklerin milli olana düşmanlık için ürettiği bu açmazın etnisiteyi kaşıması ve etnikçilerin -kendilerini bir üst lige çıkaracak bir yapı oluşma ihtimalinden dolayı- Etnik Faşizmi ve beraberinde Etnik Terörü hareketlendirmeleri de umurunda değil aslında kimsenin. Ölümler kanıksanıyor, acılar sayılara dönüşüyor nasıl olsa bir yerden sonra.
Bir saçma hayatımıza giriyor, daha doğrusu zindan ediyor yaşantımızı.
(Bu yazının bundan sonrasını okuyacaklar bilmelidir ki bu yazının müellifi kardeşlik hukukunu peşinen kabul eder ve bir genelleme yapmaktan her daim olduğu gibi bu yazıda da uzak duracaktır. Bu sebeple “Irkçı, faşist” yakıştırmalarını peşinen reddeder ve yazının bazı yerlerinde mecburen kullandığı topluluk isimleri, topluluğun tamamını değil o arızalı kesimi ifade için kullanılmıştır.)
Dedemin oğlu kovmazsa muhtemelen devamı gelecek bu yazının ana fikri Kürt kavramının muadilinin Türk değil, Azeri, Türkmen, Kazak vb. olduğu ve Kürt’ün bu muadillerle ortak etnik yapıdan geldiği olmakla birlikte, böyle olmadığını iddia edenlerle de kavga edecek değiliz elbette.
Neticede bir kabul meselesidir bu ve herkes kendisini tarif etme özgürlüğüne sahiptir demokratik ülkelerde.
Bir de Elçibey’in sözü var tabii…
Kürtlerin etnik kökeni üzerine bir yazıyı sonraya bırakıp bundan önce konuşulması gerekeni konuşalım.
Çözülmesi gereken ilk meseleyi…
Coğrafyanın sahipliği meselesini…
Bu hususta iki iddia var ki bunlardan biri: Dinli Türk düşmanlarının :“Malazgirt’te biz de vardık. Hakkımızı isterük!” çığırtkanlığıdır.
Patetik olmak bir yana hakkı yenmişlik ve ezilmişlik duygusunun karşı taraftaki derin tesirini hesapla, acıma duygusunu harekete geçirmeyi amaçlayan iddianın sahibi bu duygu sömürücüler bilmelidir ki iki yönlü de açıklanabilirliği olan ama kimseye başka bir hak vermeyen bir iddiadır bu, o kadar.
Savaştan 180 ve 260 yıl sonra yazılmış Ortadoğulu iki kaynağa dayanan iddianın doğruluğunun kabulü bile kimseyi devlet sahibi veya ortağı yapmaz, kendisini dışarıda görüyorsa eğer.
Kaldı ki o iddiada yer alan onbin sayısının içini “Kürtlerden ve sair topluluklardan” diye doldurur tarihçi.
Netice de savaşın tarafları Türklerle Bizanslılardır.
Ordunun sahibi Türklerdir.
Kazanan Türklerdir.
Anadolu’yu yurt tutan Türklerdir.
Böyle yazar bütün tarihler.
“Bizim süvariler olmasa Bizanslılar mahvedecekti Alparslan’ı” söylemi, süvari birliklerinin kurucusu ve savaşın kitabını yazmış bir toplumdan bahsedildiği düşünülürse, tevili mümkün olmayan bu zırva kuru bir övünmeden öteye gitmeyecektir.
Velev ki öyle oldu diyelim.
Peki, niçin, o coğrafyadaki Araplar, Farslılar katılmadılar Alparslan’ın ordusuna da Kürtler katıldı.
Hiç öyle, ümmet ayağına girme.
Araplar ve Farslılar da Müslüman zira…
Ben söyleyeyim mi?
Eğer bu iş böyle olmuşsa, bilesin ki Uzlar ve Peçenekler niçin Bizans ordusundan ayrılıp Alparslan’dan yana tavır koydularsa o sebepten.
Bir ihtimal daha var da, o, rencide eder seni.
Böylesi senin için daha hayırlı.
Dinsiz Türk düşmanlarının e büyük ajitasyonu ve aynı ağlamanın bir başka versiyonu ise: “Türkler geldiğinde biz buradaydık. Geldiler, bir daha da gitmediler (!)” teranesi.
İyi de emmoğlu, Türkler Anadolu’yu Bizans’tan aldılar, Kürtlerden değil.
Bu coğrafyayahakim olan Bizans’tı.
Bizans’ın hükümranlığı altındaErmeniler vardı burada, bir miktar da Yahudi…
Devleti geçtim bir tek Kürt beyliğinden söz edilmez mesela bu coğrafyada, klanından hatta.
Sen yoksun demektir bu.
Var isen de Bizans’ın egemenliği altındasın.
Gâvurun yani.
Bu daha kötü…
Aksi bir iddiayı yazmıyor tarih.
Seni görmüyoruz bu toprakta.
İskitlerden bu yana Aşağı Mezopotamya’dasın Türklerle beraber.
Macaristan’dasın bir de, Romanya’dasın, Hazar’ın kıyısındasın, Kazakistan’dasın hatta…
Ama her yerde Türklerle berabersin.
Anadolu’ya, Anadolu’nun yukarılarına da Türklerle birlikte girdin.
Yavuz’un isteğiyle, Yavuz’un emriyle…
Çaldıran’da da Yavuz’la berabersin, Alparslan’la beraber olduğun gibi.
Kızacaksın ama Alparslan’a savaşı kazandıran ana etken olmadığın gibi Çaldıran’da da öylesin.
Topları var çünkü Yavuz’un, tarif için cesur kelimesinin az kaldığı Safevi süvarilerini perme perişan eden topları.
Ayrı etnik kimlikler olarak ülkeyi birlikte kurduk diyorsun ya.
Moğol istilasının def’inde yoksun.
İznik’in, Bursa’nın İstanbul’un fethinde de.
Varna’da, Niğbolu’da, Kosova’da neredesin?
Viyana önünden dönerken ordular gerisin geri,
dönenlerin içinde de yoksun.
Yoksun derken, iddia ettiğin biçimden bahsediyorum.
Anadolu’da yaşayan her Türk gibi varsın elbette,
Yörük gibi, Türkmen gibi, Karapapakyada Kıpçak gibi varsın
Ben öyle inanıyorum en azından.
Araplar ve Farslılar yok ama sen varsan,
Bu var oluşun, emmoğlu olduğun için olmasın
size yüzde yüz katılıyorum yıllardır aynı şeyleri söylüyorum ama bu konuda bir makalem yok..... Siz yazmaya devam esin kaleminize kuvvet selam ve dua ile.