Konu öyle havalı bir konu değil. Son derece havasız ve alabildiğine tanıdık. Ne mi? Tabi ki enflasyon. Bu tip konularda genelde politik konuşulur. Öyle politik naralar, öyle sloganca konuşmalar olur ki deme gitsin. Zaten ne çektiyse bu sloganca konuşmalardan çekmiştir milletler. Herneyse... Enflasyon yani 1970'lerin tabiriyle hayat pahalılığı, 1990'ların tabiriyle ise canavar… Fakültede bizlere ezberletilen EKONOMİCE(!) sözleri içeren literatüre bakarsan, arz ve talep dengesinin fiyat yönünde hareket etmesi demektir. Daha da da ekonomicesi şu ki; arzın yetersiz veya talebin fazla olduğu durumlarda dengenin yukarıya hareket etmesi sonucu fiyat artışlarındaki oran demektir. Bu ekonomice konuşmaların ben yirmi yıldır bir faydasını görmedim. O yüzden vatandaşca konuşsak daha doğru olur. Bu enflasyon denilen zıkkım neden ortaya çıkar? Öncelikle bilinmesi gereken şey şu ki; her zaman enflasyon üretim maliyetlerinden fazladır. Yani, 5 liraya üretip 10 liraya sattığın malı eğer ki 10 liraya üretirsen 20 liraya satman gerekir. Çünkü maliyetler yüzde yüz arttığı için sen de sattığın mala yüzde yüz zam yaparsın. Böyle olsa piyasa kendiliğinden o dengeyi sağlayacağı için pahalılığı hissetmeyiz. Çünkü herkes kendini o duruma göre uyarlar. Amma iş öyle değil maalesef. Yeni durumda 10 liraya üretilen mal olması gerektiği gibi 20 liraya satılmıyor. 30 liraya, 40 liraya satılıyor. Ve bundan dolayı esas pahalılık dediğimiz şey ortaya çıkıyor. Peki neden mi 20 liranın üzerinde bir fiyat belirleniyor? Çünkü üreticiler olayı sadece kendi üretim maliyetleriyle değerlendirmiyor. Daha da basitçe anlatmak gerekirse şöyle izah edeyim: Üretim yapan A diye bir kişinin olduğunu varsayalım. Bu vatandaş A akşam malının fiyatını olması gerektiği gibi 20 liraya çıkarıyor. Fakat bu vatandaş çocuğuna alışveriş yapmak için sokağa çıkıyor ve bakıyor ki herkes zam yapmış. Ve kendisi de diyor ki, "Yahu benim zam yapmam lazım, baksana herkes zam yapmış." Oysaki onlar da aynı zammı yapmışlardır. Ancak gözden kaçırılan şey şu ki; üretici A artık üretici değildir o esnada. Çünkü üretici olmaktan çıkıp tüketici olmuştur artık. Dolayısıyla akşam yaptığı üretici zammının yanında bir de tüketici zammı yapıyor kendi sattığı mala. Bunu zam yapma kudretini taşıyan herkes yapıyor. Bu durum o kadar abartılır ki, önceki akşam beğendiği gömleği almak isteyen bir tüccar alacağı gömleğin fiyatında aynı artışı görse sabaha kadar uyumaz ve sabah ilk işi yeniden kendi malına zam yapabilir. Karısına ya da kocasına kızan, çocuğunun karnesine gönül koyan bile stresini zamdan çıkarmasa şükretmek lazım o tip dönemlerde(!) Peki ya o kudreti elinde bulundurmayanlar? Başka bir deyişle, zam yapacağı bir malı veya hizmeti olmayanlar ne yapıyor? Kim mi onlar? Onlar işte ücretli kesim dediklerimiz. Onlar ise zammın hem üretici hem de tüketici tarafından etkileniyorlar. Daha sonra ne mi oluyor? Daha sonra işveren yani devlet veya patronlar bu durumun farkında olduğu için ücretlere zam yapıyorlar. Yapılan zammın farkında olan işveren bu kez HUZUR ARTIŞI ZAMMI(!) yaparak iyice işin kontrolden çıkmasına sebep oluyor.
Gelgelelim çözümün ne olduğuna. Klasik çözümleri bilirsiniz, kabaca 3 türlüdür. Birincisi sert piyasa denetimleri, ikincisi devletin bizatihi üretim işine el atması, üçüncüsü ise talebi kısmak için ücretleri artırmamak yahut düşürmek veya vergi sisteminde değişikliklere gitmektir. Bunlar ve bunların türevlerini "Büyük Patron" yani kapitalizm pek sevmediği için öfkelenerek işleri iyice çığırından çıkarır. E o büyük patronu da tarih boyunca yenemediğimiz için mecburen onun gönlünü alarak alternatif bir çözüm bulmamız icap etmiştir hep. Komik olan şu ki; bunların dışında da bir çözüm bize sunmaz kapitalist sistem. Bir anlamda "Kırk katır mı kırk satır mı?" der bize. Bazen katırı bazen de satırı tercih ederiz bizler de. İyi de ne zaman dizginlenir enflasyon dediğimiz bu illet? O katırların ve satırların altında yeteri kadar insan kaldığında dizginlenir. Ya da o büyük patronun hükümranlığını bittiği zaman dizginlenir. Biter mi peki? Eh bundan sonrası politik ve ideolojik olduğu için laf bize düşmez!!!
Kalın sefa ile…