Bu topraklarda 36 padişahın üçte biri tahttan indirildi. Bunların altıda biri boğdurularak katledildi. Bazıları da zehirlendi ama vesikalarına ecelden öldükleri yazıldı.
Yetmedi, yüzlerce künyesiz şehzade ya ipin ucunda can verdi ya da aşına ekmeğine zehir serpilerek nefesleri kesildi.
Darağacında, kement ucunda, hançer yalımında can veren devlet erkânının kaydını tutmanın ise mümkünü yok.
Daha neler yapılmadı ki? Başbakan asıldı, bakan asıldı; kimi İstiklal Savaşı paşaları idamla yargılandı, kimisi ihanetle itham edildi, kimisi ise türlü türlü hakaretlerin ocağı oldu; bu topraklar için ölümüne vuruşanlar aç biilaç bırakıldı ama yetmedi. Asılıp kesilmeyen memleket emekçilerinin nicesi mapushanelere tıkıldı; niceleri de sürüm sürüm süründürülerek memlekete hasret öldürüldü.
Harp meydanlarında, kıtlıklarda, afetlerde, darbelerde ölüp giden milyonlarca insanın bırakın hesabını tutmayı dile almak bile mümkün değil.
Fakat BAZILARIMIZ tüm bunlardan ne zerre kadar ders aldı ne de ar etti. Peki ne mi yaptı onlar? Sanki bu memleket az ölüm görmüş gibi yemediler içmediler birbirleriyle kavgaya tutuşmak için en ufak bir fırsatı bile kaçırmadılar.
Küçücük bir şehirde hatta bir köyde bile birbirlerini gırtlaklamak için can attılar.
Fakat yine hayâ etmediler. Ya bir toprak belasına ya da bir mertebe uğruna alayına sövüp saydılar; o yalandan bu yalana, şu dalkavukluktan bu çakallığa savrulup durdular.
Hasım bildiklerine ya pusu atıp onların ümüğüne çöktüler veyahut malına mülküne göz dikip iflahını kestiler. Kimileri kırarak ırzını otururken nefsinin dizi dibine, onları göklere çıkararak başlarında gezdirdiler.
Bitti mi? Bitmedi elbet! Her gün biraz daha zengin olmak için kâh tefeciliği kolladılar kâh istifçilik yapıp memleketin aşına, alın terine göz koydular.
Ne var ki yine yetmedi. Ya milleti galeyana getirip birilerinin üstüne saldılar yahut üstlerine salınanlardan ötürü terk-i diyar ettiler.
Gelin görün ki bunlar da kâfi gelmedi. Her gün tanıdık birilerinin cenazesine koşturdular ama cenazeden sonra yine ölümü bir kenara fırlatıp dünyaya daldılar. Dalarken riyakârlığın suyuna kirlendikçe kirlendiler.
Bağırdılar, çağırdılar, arkadan iş çevirdiler, hak yediler, zulmettiler, edilen zulümlere sessiz kaldılar, fukaralığı görmezden geldiler, gördükleri fukaraları ise birkaç lokmayla cihana rezil ettiler. Onu ettiler, bunu ettiler. Ama yine yetmedi. Daha neler neler etmediler ki… En sonunda ise "Neden bunları yaşıyoruz?" diyerek iç geçirdiler(!) Dua etsinler ki tüm bunlara rağmen hâlen onlara kol kanat geren bir memleketleri var.
Kalın sefa ile...