Kiracı namzeti yavaş adımlarla ev sahibine doğru ilerler. Aklında o deli soru dönmeye başlamıştır bile: "Acaba kira kaç liradır?" Ama ev sahibinin aklındaysa o soru daha da delice dönmektedir: "Acaba kaç lira istesem?" Bu iki kişi nihayetinde karşı karşıya gelir. Ev sahibinin eli cebindedir. Ee ne de olsa mülk sahibi(!) Kiracı adayı ise gözlerini ayırmaz ev sahibinden. Altta kalmamak için o da elini cebine atar. Birbirlerine şöyle derin bakışlar atarak otururlar bir yere. Ev sahibi ayak ayak üstüne atarak başlar yüksek perdeden konuşmaya: "Evime geçen sene şunu yaptırdım; benim ev sıcaktır, komşular iyidir, ben herkese evimi vermek istemem, yeter ki temiz insan olsun." Falan filan diye sürdürür mevzuyu. Kiracı garibim de altta kalmamak için girer konuşmaya: "Birkaç eve baktım da sizinle anlaşırsak tutarım evi. Siz ne istiyorsunuz eve?" Ev sahibi soruyu duymazlıktan gelerek devam eder: "Önceki kiracım çok iyiydi, kirasını bir gün bile geciktirmedi, aile gibiydik." Kiracı yine altta kalmaz: "Valla ben şimdiye kadar hiçbir ev sahibiyle sorun yaşamadım, sizin kira ne kadar?" Ev sahibi soruyu yine duymazlıktan gelerek devam eder: "Mesela fayansları yeni yaptırdım; en kalitelisidir benim fayanslar; yalıtımı da yapılmıştır evin." Kiracı sorusunun yanıtını alamadığı için gerilmiştir. Aklında şu soru da dönmektedir artık: "Bu adam evini bu kadar övdüğüne göre çok isteyecek belli." Fakat ev sahibi yeni bir yönteme daha başvurur. O da referans yöntemi: "Geçenlerde bizim apartmanda biri falanca liraya vermiş evini. Dur arayayım da sen de duy." Önceden tembih ettiği kapıcıyı ya da tanıdığı birini çağırır veya sesi hoparlöre vererek telefonla arar: "Bizim ordaki evi kaça verdiler?" Kapıcı sufleyi alır almaz hemen yapıştırır cevabı: "Falanca liraya." Kiracı iyice köşeye sıkışmış durumdadır artık. O da mevzuyu kurtarmak için çabalar artık: "Ya memleketin durumu da iyi değil, valla sizin gibi insaflı insanlar bulmak zordur(!)" Verdiği ara gaz işe yaramaz ama. Ev sahibi bir başka yönteme daha başvurur: "Dün iki kişiyle görüştüm ama sana söz verdiğim için onlara dedim ki eğer o adam tutmazsa sizinle konuşurum." Kiracı adayı iyiden iyiye ter dökmeye başlamıştır. Çünkü rakam çok büyüktür ve zor durumdadır. Dünyanın en hızlı hesabını yapmak zorundadır artık. Aklında sayılar dönüp dolaşmaya başlar: "Kiraya bu parayı versem, yakıt da bu kadar, bana bu kadar kalır." Ev sahibi o anda kiracının hesap yaptığını anlamıştır. O hesabı bozmak için atılır hemen olaya: "Hem benim ev yenidir, bir iki aya bu fiyatları bulamazsın!" Kiracı adayı artık tamamen köşeye sıkışmıştır. Artık ne olacaksa olsun diyerek: "Tamam tutuyorum." der ve ev sahibi ilk etabı kazanmıştır. Ve bunun verdiği özgüvenle devam eder taleplerine: "Depozito şu kadar, kirayı şu hesaba atarsın, kira artışı bu kadar, hadi bana eyvallah!"
Bu hikâyede yine parası olanın zaferiyle sonuçlanmıştır böylece. Tıpkı diğer hikâyelerde olduğu gibi. Şimdi bazı araştırma kuruluşları memleketlerin mutluluk seviyelerini ölçüyormuş. İnanın boş muhabbet. Çünkü başkasının evinde oturan biri hiçbir zaman tam olarak mutlu olamaz!!! Ve bir memleketin mutluluk seviyesi kiracı oranının azlığıyla birebir orantılıdır. Umarım bir gün insan onuruna yaraşır bir şekilde herkes oturduğu evin sahibi olur.
Kalın sefa ile...