Baştan sona efsaneler ve destanlar diyarıdır Anadolu. Ve onlardan biri de Dersim Yöresi’ne ait olan Pepuk Kuşu ya da Guguk Kuşu Efsanesi’dir. Bu efsaneyi uzun yıllar evvel duymuştum ki hâlen her aklıma geldiğinde aynı hiddetle irkilirim. Farklı farklı anlatımları olsa da özetle daha önce duymayanlar için anlatayım bu efsaneyi:
Vaktiyle iki kardeş varmış. Bu kardeşlerin anneleri bunlar daha çok küçükken ölmüş ve babaları da bunlara üvey bir anne getirmiş. Fakat üvey anne zalim mi zalimmiş. Her gün bu kardeşlere eziyet edermiş. Bir gün üvey anneleri bunları bir tür bitki olan kenger toplamak düze göndermiş. İki kardeş ellerine bir torba alarak kenger toplamaya çıkmışlar. Kardeşlerden biri torbayı taşıyor ve topladıkları kengeri torbaya koyuyorlarmış. Böylece dağ tepe dolaştıktan sonra bolca kenger toplamış ve torbaya koymuşlar. Vakit epeyce geçmişti ki büyük kardeş torbayı taşıyan küçük kardeşe torbayı açmasını istemiş. Ne var ki torbayı açtıklarında topladıkları kengerlerin torbada olmadığını görmüşler. Büyük kardeş büyük bir öfkeyle:
Nerede kengerler?
Diye sorunca, yüzü bembeyaz olan küçük kardeş:
Bilmiyorum
Deyince, büyük kardeş iyice öfkelenerek:
Yoksa kengerleri yedin mi?
Diye çıkışınca, küçük kardeş ağlayarak yemin etmiş yemediğine. Ama buna inanmayan büyük kardeş üvey anneden yiyeceği dayağı düşünerek ısrarla üstelemiş küçük kardeşini. Ama küçük olan, ne kadar dil dökse de kardeşini inandıramayınca cebindeki bıçağı çıkarıp uzatmış:
Eğer bana inanmıyorsan al bu bıçağı da kes karnımı. Kes de gör kenger var mıdır midemde? Kes de rahatlasın için.
Kapıldığı öfkeyle bıçağı eline alan büyük kardeş, bir hışımla bıçağı kardeşinin karnına saplamış ve midesini açmış. Açmış açmasına da midesinde tek bir kenger bile bulamamış. Elindeki bıçağı bırakıp aynı hışımla torbayı eline almış ve görmüş ki torbanın altı yırtıkmış ve oracıkta ölen kardeşine ağlayarak sarılıp:
Allah’ım, n’olursun beni bu dağlarda bir pepuk kuş yap da kardeşimin üstünde dolaşıp, ‘‘kardeşim kardeşim’’ diye ağıt yakayım.
Diye yakarınca, duası kabul olmuş. O andan sonra bir pepuk kuşu olarak dağlarda ağıt yakarak kardeşini öldürdüğünü herkese anlatıp durmuş. Ve böylece bu efsane ortaya çıkmış.
Pişmanlık böylesine bir şeydir işte. Böylesine efsanelere konu olacak kadar kıymete sahiptir. Bu efsane sayesinde ‘‘Pişmanlık geçmişle arandaki ateş bağıdır ve seninle gelecek arasındaki en kestirme yoldur.’’ dizelerini pişmanlıkla gerçek anlamda tanıştığım ilk gün kurmuştum. Ve böylece o gün bir insanın merhamet seviyesini duyduğu pişmanlıkla değerlendirmeye karar vermiştim. Bizler pişmanlığı bir tek yaptıklarımızla tanımlarız. Oysaki pişmanlığın bir de diğer yüzü vardır. O da, ‘‘Yapmadıklarımız ve yapamadıklarımız’’ içindir. Pişmanlıklarımızın büyük bir bölümü de bunlardan oluşmalıdır. Hâlbuki biz bunların birçoğunu bilmemekte ve düşünmemekte ısrar ederiz. Hayatın olağan akışıdır diye kendimize mesuliyet yüklemediğimiz onca olayın ve hatta olgunun bizatihi tarafı olduğumuzu anlamamız gerekir. Her toplumsal veya bireysel konunun adil ve doğru olan tarafında olmak gibi mecburiyetimiz olduğunu hatırlamamız gerekir. Cesaret yalnızca dünyayla verdiğimiz savaş için gerekli değildir. Cesaret aynı zamanda kırıp döktüklerimizi ve de "birilerinin kırıp döktüklerini" toplamak için de gereklidir. Umudum odur ki, dünya kalbiyle bunları anlamış olalım. Anlamış olalım ki, çekip gittiğimizde bu dünyadan, arkamızda bıraktıklarımız ve gelecekteki nesillerimiz kulaklarımızı çınlatmasın!
bulker1998@hotmail.com
Vatandaş 4 Yıl Önce
Ufuk açan, farkındalık oluşturan bir yazı.Çok teşekkürler bu güzel yazı için.
Ah bu havalar... 4 Yıl Önce
Pişmanlık, geçmişle arandaki ateşs bağı, seninle gelecek arasndaki en kestirme yoldur. dizeler, bu dizeler yokmudur
Emine 4 Yıl Önce
"Pişmanlık seninle gelecek arasındaki en kestirme yoldur." Yine harkulade bir yazi olmuş tebrikler