Eğer ki ülkemizin kuzeydoğusunda dünyaya gelmiş ve yaşamınızın büyük bölümünü burada geçirmişseniz yaşadığınız şehir ya ana kente ya da uydu kente benziyordur.
Ana kent denilince Erzurum, uydu kent denilince ise Erzurum'un doğusunda kalan illerimiz aklıma gelmiştir hep.
Bu kavramlar sıklıkla Sosyoloji ve Kamu Yönetimi gibi alanlarda kentleşme türlerini anlatmak için kullanılır.
Özetle, ekonomik ve sosyal olarak çevresinde bulunan kentlere hâkim olan şehre ana kent denilirken, ana kente bağımlı olanlara ise uydu kent denir. Bunlar, on yıllar boyu kimi zaman gıptayla kimi zamansa gönül kırgınlığıyla baktığımız Erzurum'un, doğusunda kalan illere kıyasla yüksek gelişmişlik düzeyini en iyi özetleyen kavramlardır.
Ancak, Erzurum’da şu an öyle bir proje yürütülüyor ki kırgınlıklarımızı bir anlığına bile olsa unutarak umuda kapımızı açmalıyız.
Projenin adı, Doğu Anadolu Gözlemevi Projesi.
Ne midir bu proje?
Bu proje 4 metre çapa sahip bir teleskopla uzayı gözlemlemek demektir.
Peki neden mi bu kadar önemlidir bu proje?
Çünkü Astronomi, Kozmoloji ve Astrofizik gibi Uzay Bilimlerinde dünya için hatırı sayılır ama memleketimiz için devasa bir adım atılacak.
Erzurum'daki 3 bin 170 rakımlı Konaklı Karakaya Tepeleri'nde 2012 yılında yapımına başlanan Gözlemevi, 4 metre çaplı Türkiye’nin en büyük teleskobuna sahip olması özelliğiyle bir ilk niteliğindedir.
İlaveten, kızılötesi gözlemler yapabilecek olmasıyla da bir başka ilk olma niteliği taşıyacak olan Gözlemevi, 2021 sonunda uzaydan ilk görüntüsünü almış olacak.
Hatta öte gezegen denilen güneş sistemi dışındaki gezegenlerden de veri alacak olması beni ayrıca heyecanlandırıyor.
Atatürk Üniversitesi Astrofizik Araştırma Merkezi bünyesinde kurulan bu Gözlemevi sayesinde, uzay araştırmalarında bizim de artık bir payımız olacak.
Elbette Dünya çok büyük oranda yine NASA’nın 1990 yılında uzaya gönderdiği Hubble Uzay Teleskobu'na ve 2021'de NASA ile Avrupa Uzay Ajansının ortaklaşa göndereceği James Webb Uzay Teleskobu’na bağımlı kalacak.
Ama bu Gözlemevi sayesinde hem kendi verilerimizi daha kaliteli bir şekilde temin edeceğiz hem de küresel çapta yapılan uzay araştırmalarına katkı sağlamış olacağız.
İtiraf etmeliyim ki şimdiye kadar gök bilimleriyle ilgili tüm gelişmeleri yabancı menşeli kaynaklardan almanın kıskançlığını yaşayıp durdum.
Hatta sayıları bir avuç olan astronom ve astrofizikçimizin dışarıdan alınan kısıtlı verilerle bilime katkı sunmak için didinmeleri ayrı bir üzüntü kaynağım olmuştur.
Ne var ki artık ülkemizde de böylesine büyük ölçekli teleskoplarla gözlem yapılabilecek ve bu gözlemlerden alınan veriler dünyanın geri kalanı tarafından değerlendirilecek.
İşte bu topraklarda umut böylesine öte bir duygudur.
Kimi vakitler bunun gibi güzel bir şeyler duyarız ve umut dediğimiz o selamsız misafir gönlümüzün yuvasında yatıya kalır.
Biz ise kalbimizi çabucak terk etmesin diye onu ağırlamak için bütün konukseverliğimizi gösteririz.
Öyle ki heybemizdeki en güzel sözcükleri onun önüne sereriz.
Fakat o huysuz misafir sabah kalkar kalkmaz yollara düşmek için bahane arar.
Esasen bunun için büyük bir çaba da göstermez.
Çünkü bu topraklarda umutlar alışmıştır sabahın köründe bizleri terk etmeye.
Sonunda ise yine ışıksız bir güneş kalmıştır bizlere.
İnancım odur ki, en ışıltılı günler bir gün bu toprakların olacaktır.
Yeni yıl her çakıl taşını umutla doldursun cânım ülkem.
bulker1998@hotmail.com