‘‘Kendi etiyle beslenen o vücutlar yok mu?
Hani açlığın namı yürüsün diye yaşayanlar…
Hani kendi dünyalarının soluğunu tüketenler;
Sönük gözlerin, kararmış yüzlerin yuvası o vücutlar yok mu?
İşte bu dünyanın dışındaki gelecek onlarındır.’’
dünyanın dışındaki gelecek onlarındı ama onlar bu dünyadaki geleceklerini de değiştirmek için dünyanın öbür ucundan yani Avusturalya’dan yakmışlardı işçi ateşini. Mayısın birinde uzun çalışma sürelerini düşürmek için başlattıkları yürüyüş dur durak bilmeden 150 yılı aşkın süredir hâlen sürmektedir. Dünyanın kimi coğrafyalarında bu ateş alevlenip maksadına ulaşsa da büyük bölümünde ne yazık ki kıvılcım bile olamadan sönüp gitmiştir. Yani anlayacağınız dünyanın dışındaki geleceğe kalmış onların umutları. Esas problem de bu cümlede başlar: ‘‘Neden çoğu insanın umudu bu dünyaya sığmaz?’’ Ya da bu dünya herkesi doyuramayacak kadar küçük müdür? Birileri üretmenin en namuslu suçunu işlerken, birileri neden sadece tüketmenin kasıtlı ve alçaltıcı suçsuzluğundadır? Ve yalnızca tüketen bu azınlık neden üreten çoğunluğa karşı hep muzaffer olmuştur? İnsan dediğimiz bilinçli varlık bu soruları sormaz değil, hep sormuştur. Fakat cevabını vermek hiçbir zaman mümkün olmamıştır. Esasında sorunun muhatabı olan üreten kesim de artık bunun cevabını aramayı bırakmış durumda. Herkes o günü yarı aç yarı tok geçirmenin kabullenişini yaşamaktadır. Peki böyle sürer mi bu suskunluk? Bu durgunluk sadece birkaç şiirin veya marşın gölgesinde mi kalacaktır? Yine iş dönüp dolaşıyor felsefeye ve sosyolojiye geliyor. Sürer mi demiştik bu suskunluk? Cevabı iki nedenden dolayı kesinlikle hayır olacaktır. Birincisi, üreten kesim kazandığı gelirle günden güne genişleyen ihtiyaçlarını karşılayamadığından fiziksel ve psikolojik kudretini kaybedeceği için kendini ve içinde bulunduğu sistemi imha etme yoluna gidecektir. İkinci sebep ise üreten kesim için bu imha çabası sürerken derin bir düşünsel devinim yaşanacaktır. Dolayısıyla üretmekten ziyade üretmemeye ve boykot etmeye meyledilecektir. Diğer yandan eskisi gibi gelir elde edemeyen sermaye sahipleri bu durumdan rahatsızlık duyacakları için onlar da aynı düşünsel devinimi yaşayacak olup, üretici kesimi imha etme sürecine gireceklerdir. Ve asıl kargaşa ortamı da bu andan itibaren başlayacaktır. Peki bu kaosun sonu ne olur derseniz eğer, sonucun ne olacağı apaçık ortadadır. Yepyeni bir üretici kesim ve yepyeni bir tüketici kesimi ortaya çıkacaktır. İşte bundan dolayı ki onların geleceği bu dünyanın dışındaki gelecektedir anca.
Bugün adına paylaşım dediğimiz ve son derece insani anlamlar yüklediğimiz bu kavram gerçekte bizleri bekleyen bir zarurettir. Dolayısıyla bugün paylaştığımız her lokma aslında gelecekte hepimizi bekleyen bu kargaşa ateşini söndürmeye yarayacak bir damla suyla eşdeğerdir.
Diliyorum ki, bu mayısın biri adilce bölüşümün başladığı birinci gün olsun.
Sağlıcakla ve paylaşıyla kalın.