Elazığ depreminin ardından tüm Türkiye teyakkuz halinde yaraların sarılması için seferber olmuşken bölgeden gelen bir haber utandıran cinstendi.
Elazığ da faaliyet gösteren Yeni Ufuk Gazetesi köşe yazarı M.Nafiz Koca’nın kaleme aldığı yazı acılardan bile rant devşirildiğinin en bariz örneklerinden biri olarak karşımıza çıktı.
M.Nafiz Koca ‘’BU BİR ŞEREFSİZLİKTİR NAMUSSUZLUKTUR HAYSİYET YOKSUNLUĞUDUR!’’ başlığı ile kaleme aldığı yazısında şu ifadelere yer verdi;
Olay, deprem sonrası en ağır bedellerin ödendiği Abdullahpaşa Mahallesinde yaşanıyor.
Binanın ağır hasarlı olduğu tebligat ile değil, şifahi olarak bildirilen aileler özel eşyalarını almak için bile binadan içeriye sokulmuyor.
Vatandaş tedirgin, moralmen bitik, bir ömür çalışıp didinerek elde ettiği evdeki eşyalarını bile alamıyor.
Buna rağmen bir yolunu bulur da içeriye sızarak birkaç parça eşya alırım, hiçbir şey alamazsam bile faturalarıyla bizleri bezdiren AKSA’ya ait doğalgaz kombisini sökerim umuduyla gün aşırı binanın önünde bekliyor ama ne mümkün.
Polis güvenlik nedeniyle kimseyi içeriye bırakmıyor.
Aradan birkaç gün geçiyor…
Aynı vatandaş yine yıkımı beklenen kendi binasının önünde bir umut beklerken bir de ne görsün…
Yıkım ekibi elini kolunu sallaya sallaya can güvenliğinden dolayı ev sahiplerinin girmesine izin verilmeyen binaya giriyor ve vatandaşın bir ömür alın teri döterek aldığı eşyaları bir bir aşağıya indirilerek nizami bir şekilde konteynırlara yüklüyor.
Durur mu insan, bir ömür vermiş o meskene ve içerisindekilere…
Hemen koşuveriyor eşyalarını almaya ama ne mümkün; giremezsin can güvenliği söz konusu deniliyor.
Güler misiniz ağlar mısınız can güvenliği nedeniyle evin sahibi kendi binasına sokulmuyor ama yıkım ekibinden olanlar gayet güzel bir şekilde binaların içerisindekileri boşaltabiliyorlar.
Gözlerinin önünde kombisinin götürüldüğünü gören hanımefendi;
“Ne yapıyorsunuz ya bu kombi benim, nereye götürüyorsunuz?” diye tepki gösteriyor lakin kim takar ki kadını…
Biz bu işi ihale yoluyla aldık işinize bakın.
Hanımefendi; “benim malımı kim hangi hakla ihaleye çıkarak bir başkasına verebilir?” dese de kimse aldırmaz haykırışlarına.
Adamlar pişkin, adamlar aymaz, adamlar vurdumduymaz…
Bir şekilde evdekileri çıkarmaya devam ederlerken hanımefendi yeniden bir refleks gösterir ve kendi evine girmeye çalışır.
Yine bırakmazlar can güvenliği diyerek.
Canı cehenneme olasılar kadını bırakmazlar ama kendileri mal bulmuş mağribi gibi evin içindeki para eden eşyalara bir iştahla sarılırlar.
“Can güvenliği yoksa bu adamlar nasıl girip çıkıyor şu evlere?” dese de hanımefendi, sözde ihaleyle bu işi aldığını iddia eden ahlaksız adam;
“Onların sigortaları var” diyerek hanımefendiyi bir de azarlar.
Derken bir gün sonra hiç değilse kombimi kurtarayım diyen hanımefendi kombisini almaya çalışır ve büyük bir arbede yaşanır.
Netice, çevik polis gelir ve iş karakolluk olur.
Tam karakola giderken papucun kendilerine pahalıya mal olacağını fark eden mal mağripleri hanımefendinin kombisini kendisine verirler.
Durum bu…
Bu durumdan ilgili ve yetkililerin haberleri var mı bilmesek de yaşanılanların ve deprem mağdurlarına reva görülen bu davranışların büyük bir şerefsizlik ve haysiyetsizlik olduğunu biliyoruz.
Öylesine bir haysiyetsizlik ki bu süflilik ve bayağılığı anlatacak kelime bulmanın acziyetini yaşıyor insan.
Lügatler kifayetsiz kalıyor bu aşağılık davranışları anlatmaya…
Hangi vicdan kabul eder, hangi insani duygu bunu benimser ki; bir vatandaş ömrünü çalışmakla geçirsin ve ömür boyu çalışmanın neticesinde başını sokacak bir ev alsın tek serveti olan bu evi de rant şebekeleri gözü dönmüş insan bozuntuları tarumar edip yağmalasın.
Yok, böyle bir dünya yok…
Yetkililerin bu konuyu tez elden gündemlerine almaları gerekir ki bu şehirde tatsız olaylar vuku bulmasın.
Allah korusun, vatandaş yaralı, vatandaş acılı, vatandaş tedirgin, vatandaş perişan, vatandaş her şeyini kaybetmişken bir de bu itlerin buldukları birkaç kemik uğruna yaptıkları tahrikler büyük tahribatlara yol açabilir.
Vatandaş zaten muallakta, neyin ne olacağını bilmediği için bir umut deyip devletim bana sahip çıkacaktır diyerek umutsuzca bekliyor.
Evi yıkılmış, yuvası tarumar olmuş, başını sokacak bir yeri kalmamış, çoluk çocuklarını akrabalarına dağıttığı için aile bütünlüğü bozulmuş.
Şu ana kadar 11 Bin lira verilecek denilen kira yardımlarından bir kuruş bile alamamış.
Hurdacıların büyük bir itinayla evden çıkardığı eşyalara el konulduğu halde devletten verileceği söylenen eşya yardımlarından istifade edememiş.
Bütün bu birikimler patlamaya hazır bomba haline getirmişken, mağdur vatandaş bir de itin kopuğun tahriklerine sabrediyor.
Gözünün önünde yağmalanan eşyalarına yavrusunu kaybeden bir koyun gibi donuk gözlerle bakıyor.
Geçtiğimiz günlerde çıktığım bir televizyon programında esas deprem bundan sonra başlıyor bu şehirde demiştim, tekrarlıyorum.
24 Ocak 2020 tarihinde büyük bir sarsıntı yaşadık ama esas deprem bundan sonra acısını hissettirecek bu toplumda.
Onun için mağdur vatandaşların sinir uçlarıyla oynamanın bir anlamı yok.
Vatandaş kendi derdine düşmüşken bunun derdinden fayda sağlamaya çalışmak en hafif tabirle, şerefsizliktir, namussuzluktur, haysiyet yoksunluğudur.