Hiçbir coğrafya bizim topraklarımız kadar yetimliği bilmemiştir. Ve yine hiçbir coğrafya bizim topraklarımız kadar yetim kahraman çıkarmamıştır. Babadan yana yetim kalıp ama vatandan yana yetim kalmamanın mücadelesini veren birçok kahramanın topraklarıdır buralar.
İşte o yetim kahramanlardan biri: "Şark Fatihi" ve "Yetimlerin Babası" gibi unvanların sahibi Kâzım Karabekir Paşa. Kendi yetimliğinden olsa gerek ki, Cihan Harbi'nde yetim kalan birçok çocuğa babalık yapmasıyla bu unvanı almıştır. Kâzım Karabekir, diğer adıyla Musa Kâzım Zeyrek, asker olan babasını çocuk yaşta kaybetmesi üzerine asker olmaya karar vermiş ve Harbiye Mektebi'nden çakı gibi bir Osmanlı zabiti olarak çıkmıştır. Askerlik döneminin ilk yıllarında "Zeyrek" unvanını atalarının namı olan "Karabekir" ile değiştiren Kâzım Paşa'yı bizler genelde memleketin doğusundaki askeri başarılarından biliriz ama onun Balkan Savaşları'ndan itibaren başlayan vatandan yana yetim kalmama mücadelesi Çanakkale ve Kafkasya Cepheleri dâhil olmak üzere birçok yerde sürmüştür. Emrindeki askeri birliklerin katıldığı savaşların hemen hemen tümünde muzaffer çıkmasına rağmen Osmanlı'nın mağlup devlet sayılması dayatmasına engel olamamıştır. Buna rağmen vatandan yana yetimliğe razı olmamış ve emrindeki askerlerle birlikte belki de en kritik dönemde Mustafa Kemal Paşa ile yeni vatanın tohumlarını atmıştır. Mustafa Kemal Paşa'nın doğudan başlattığı milli mücadele örgütlenmesinin güvenliğini sağlamakla beraber ciddi bir söz sahibi olduğu doğu illerindeki önde gelen kanaat önderlerini bir araya getirmek gibi hayati çabaları olmuştur. Bu anlamda, Karabekir Paşa'nın çabaları olmasa milli mücadele belki de başlamadan bitecekti. Bu yüzden üzerinde yaşadığımız toprakların bir vatan olmasının arkasındaki temel birkaç güçten biridir Karabekir Paşa.
Ancak Cumhuriyet'in ilanından sonraki dönemde çok partili siyasi hayata geçme çabalarından ilki olan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası denemesi bir anlamda Paşa'nın başına iş açmıştır. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nın başına geçmesi onun şanından rahatsız olan bir kesimin Şeyh Said İsyanı ile Paşa'yı ilişkilendirilmesi üzerine partisi kapatılmıştır. Devrimin kendi evlatlarını yemesi bilinen bir şeydir ancak Kâzım Karabekir Paşa gibi bir ismin böylesi bir sebepten ötürü gözden düşürülmek istenmesi o dönemden itibaren başlamıştır. Yetmezmiş gibi, üzerine bir de silah arkadaşı olan Mustafa Kemal Paşa'ya suikast girişimiyle itham edilip idamla yargılanması ona yapılan bir başka haksızlıktır. Neyse ki tüm suçlamalardan beraat etmiştir. Ancak tüm bunlar yaşamının önemli bir bölümünde derin bir küskünlük yaşamasına sebep olmuş ve kendisini uzun müddet inzivaya çekmiştir. Daha da kötüsü şu ki; bu inziva döneminde bile kendisine tehlikeli bir insan gözüyle bakılıp hafiyeler marifetiyle sürekli gözetim altında tutulmuştur. Tüm bunlara rağmen hayatının son dönemlerinde yine de vatanına hizmet etmekten vazgeçmeyen Paşa'nın kalbi hem uzun yıllar boyu verdiği mücadeleden hem de yaşadığı haksızlıklardan dolayı bitap düşünce 1948 yılında bu dünyayı terk etmiştir.
Kâzım Karabekir Paşa'yı umuyorum ki sadece birkaç okul ya da cadde ismiyle beraber anmaktan öteye geçeriz. Çünkü Karabekir Paşa, tarihin içinden çıkarılmış olsaydı mazallah vatandan yana yetimliğin ne demek olduğunu çoğumuz öğrenmiş olurduk.
Kendi evlatlarını harcamayan bir memlekette yaşama temennileriyle, kalın sefa ile...