Cânım memleketimin bir yanı trajedi, diğer yanı da komedidir. Trajedi mi dersiniz yoksa komedi mi bilemem ama bu yazıda sayısı epeyce olan yerli canavarlarımızdan bahsetmek istiyorum(!)
Aslında canavar üretmekte mahirdik fakat o canavarları bulup yok etme konusunda o kadar da becerikli değildik doğrusu! Örneğin iyi hatırlıyorum; günlerce devlet, millet el ele verip Van Gölü'nde canavar aramışlığımız olmasına rağmen bulmak nasip olamamıştı bir türlü(!) Devlet destekli ilk canavar arama projemizin gündemde olduğu o günler güzel günlerdi ama. Yanlış hatırlamıyorsam, televizyonlar naklen yayın yapıyordu; ve çayımızla, çekirdeğimizle canavarlı günlerimizin keyfini çıkarıyorduk(!) "Bugün keşke çıksa şu canavar" temennileri havalarda uçuşuyordu. Öyle ki, televizyondan arama ekiplerine; "Derinlere bakın bulursunuz..." ya da "Bu tarafa hiç bakmadınız..." gibisinden tavsiyelerde bile bulunuyorduk. Çünkü inanmıştık; inandığımıza göre o gölde bir canavar olmalıydı! Hatta bir zaman sonra diğer göllerimizde canavar arayan cevval vatandaşlarımız bile oluyordu. E tabi onlar da haklıydı! "Van'da varsa bizim neyimiz eksik? Bizim şehirde de olmalıydı" diyorlardı. Neyse ki "Her şehre bir canavar projesi" yaygınlaşmadan vazgeçmiştik Van deryasında canavar arama işinden.
Ya da mesela, Zeki - Metin filmindeki Kasımpaşa Canavarı'nı ulusça aradığımızı hiç unutmam. Filmi onlarca kez izlememize rağmen, her defasında yine aynı heyecanla canavarın olduğu mutlu bir son bekliyorduk. Ancak, Zeki'nin sevdiğine kavuşmasıyla mutlu son görme isteğimizi bir nebze de olsa giderebiliyorduk. Trafik Canavarı için de aynı şey geçerli değil miydi? Önce canavarı üretirdik, sonra da canavara "Aa nerede bu canavar?" diye uzun uzun sorardık etrafımıza. Yani işin özü, petrol arıyormuş gibi bu canavar arama aşkımız hiç eksik olmadı bizim.
Ama hiç şüphesiz benim favori canavarım Enflasyon Canavarı'ydı. Eğer zihnim beni yanıltmıyorsa kendisiyle tanışıklığım 1990'ların ilk yarısına dayanıyor. Özel televizyonların peydah olmaya başladığı yıllardı. Siyah beyaz televizyondan renkli ve hatta kumandalı televizyona terfi ettiğimiz o yıllarda herkesin ağzında bu Enflasyon Canavarı dönüp dolaşıyordu. Ben de çocuk aklımla hem korkarak hem de merak ederek bu canavarın ne olduğunu hep düşünmüşümdür. Hatırlayanlarımız olur illaki; kocaman keskin dişleri olan bir tasvirle konulurdu önümüze. Bunu da bulma konusunda pek iyi değildik esasında. Kimimiz bakkalda arardık, kimimiz kasapta, kimimiz ise dış mihraklarda arardık. Aslında ben köyümdeki bakkalda satılan dokuz kat dediğimiz gofretin içinde bulmuştum(!) Ne zaman ki o kocaman demir paralarla ya da bir kova arpayla daha az dokuz kat almaya başladım, işte o zaman bulmuştum Enflasyon Canavarı'nı. Canavar, rahmetli Mecit Dayı'nın bakkalındaydı(!) Kıskıvrak yakalamıştım canavarı. İlginç olan şey şuydu ki; Mecit Dayı bile habersizdi bir canavara yardım ve yataklık yaptığından(!) Ama suçluydu ve tez derdest edilmeliydi. Ne dese, ne söylese beyhudeydi. Zira enflasyon canavarına yardım ve yataklık etmekten ömür boyu suçlanacaktı zavallı Mecit Dayı!
Anlayacağınız ayda yılda bir canavar bulduğumuzu düşünmüştük. Ama gelin görün ki, onu da yanlış düşündük. Oysaki canavar olacak kadar büyük bir yaratık devasa yerlere sığabilirdi, küçük bir bakkala değil!!!
Ne diyelim; Allah tez zamanda bu millete (gerçek) canavarlarını bulup yok etmeyi nasip etsin!
Kalın sefa ile…