PARA İÇİN SENKRONİZE TAKLA ATANLAR...

Barış Ülker yazdı ;PARA İÇİN SENKRONİZE TAKLA ATANLAR...

PARA İÇİN SENKRONİZE TAKLA ATANLAR...

Geçenlerde ünlü bir tiyatro ve sinema oyuncusunun röportajına denk geldim. Adam, "Para için kırk takla atıyoruz" diyordu. Hem de savunduğu ideolojideki insanlar para için kırk taklanın birini bile atmazdı bir vakitler. Hatta kimse takla atmasın diye kurulmuştu o ideoloji. Üstelik aksini düşünmenin fanatiklik olduğunu savunuyordu verdiği söyleşide o arkadaş. Yani bir manada para için takla atmıyorsak fanatik, bağnaz insanlar oluyormuşuz. Ee modern dünya, takla şart(!) Belli ki artık işin içinde para varsa kimse atılan taklaları saymaz olmuş. Şimdi kalkıp, "Biz ne zaman böyle olduk?" nostaljisini yapacak değilim. Fakat insanın içi de sızlamıyor değil. Neyse sızı mızı deyince kendimi nostaljide buluyorum. O yüzden nostaljiye kapılmadan iyisi mi konuya geçeyim.

Konu malûm. Takla meselesi. Eğrisiyle doğrusuyla Evrim olayını bilirsiniz. Fakat affınıza binaen adet olduğu üzere birkaç hatırlatma yapmak gerek bu Evrim Teorisi ile ilgili. Evrim Teorisi'nin iddiasına göre canlılar ihtiyaçlar kavramıyla şekillenir. Yani bir canlının anatomisi ihtiyaçlarına göre kendini uyarlar. Mesela eğer ki yükseğe uzanmak için bazı aletler icat edilmeseydi, bizlerin kolları, bacakları ve bir çok organı daha uzun olacaktı. Çünkü yükseğe tırmanma ihtiyacı o organların daha uzun olması konusunda sonraki nesillere uyarı gönderecekti. Ya da eğer ki ateş bulunmasa ve yiyeceklerimizi çiğ olarak yeme mecburiyetinde olsaydık, midemizdeki asit oranı daha fazla olacaktı ve bu da ülsere ya da mide delinmesine neden olmasın diye mideyi koruyan zarın daha kalın olmasına sebep olacaktı. İşte bu takla meselesi de böyle bir şeydir. Bizim genlerimize yavaşça şu işleniyor: ''Aman ha sakın dik durmaya çalışma, yoksa aç kalırsın!" Ve böylece bizler de başlıyoruz takla atmaya. O kadar çok takla atıyoruz ki taklasız bir yaşamı vücudumuz kabul etmiyor. Dolayısıyla omurgaya da ihtiyaç hissetmiyoruz(!) Niye mi? Çünkü ayağa kalkma, dik durma gereksinimimiz kayboluyor. Ola ki dik duran onurlu birilerini görürsek onları insanlık dışı varlıklar olarak değerlendiriyoruz. Ve böylece başlıyor bilmem kaçıncı takla yarışları. Yüzleri, gözleri belli olmayan birçok yusyuvarlak canlı...

Gelecekteki nesillerin bu gidişle nasıl olacağı belli. Yerlerde sürünen, onun bunun ayağına dolaşan, bir lokma için ya da bir yudum su için düz ve ters taklayı ziyadesiyle atabilen nesiller…

Şimdi biraz nostalji yapma hakkım var artık. Sahiden bu topraklarda takla atmayı öğreten sizce kimler? Cevabını bilenleriniz illaki vardır!!!

&&&

SIRALI YOKSULLUKLAR VE SIRASIZ ÖLÜMLER

Çok uzatmayacağım. Yukarıdaki yazıyı iki gün önce yazmıştım. Ama iki gün içinde canlarımız yandı yine. Sadece birkaç cümle eklemek istiyorum. En son ne zaman bir yoksulluğu ya da bir ölümü yaşamadan yahut onlara tanık olmadan bir sabaha uyandım inanın hatırlamıyorum. Ama her gece kötü bir haberle birlikte uyumaktan ve her sabah yine kötü bir haberle uyanmaktan dolayı çok yoruldum dostlar. Bu ikinci yazıyı da uzun ve uykusuz geçen kötü bir gecenin ardından yazıyorum. Sıralı yoksulluklar ve sırasız ölümler… Ne diyeyim ki; bir gece de yastığımız bunlarla dolmasa.

Başın sağ olsun CAN MEMLEKET.

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER