Bizim coğrafyada yaşamanın en tuhaf tarafı sürekli yazılabilecek bir şeylerin olmasıdır. Şimdi Norveç'te falan yaşadığımızı hayal etsenize. Tek derdimiz akşam bir filarmoni konserine ya da bir resim sergisine gitmek olurdu. Çok sıkıcı olmaz mıydı? Mesela şimdi Norveç'te olsak en fazla şunu yazacaktım: "Dün Edvard Munch'un ekspresyonist eserlerinin sergilendiği Oslo'daki sergiye gittim. Munch'un Çığlık isimli tablosunu yeniden değerlendirdim." Çok afili bir işe benziyor ama sanki biraz sıkıcı bir faaliyet değil mi? Adamlar bir çığlık görmek için resim sergisine gidiyor. Oysaki cânım topraklarımız öyle mi? Maşallah her taraf çığlık tablosuyla bezeli. O ressamın iç dünyasındaki karamsarlığın dışa vurulduğu Çığlık isimli eserini görmek için onca para verip yol tepeceğine, etrafına bakıp memleketten yayılan çığlıkları görebilirsin. Hem de eğer içinde zerre vicdan kalmamışsa o çığlıklar için cebinden tek kuruş da çıkmaz. Bedavadan çığlık işte, dön dolaş izle(!) Ayrıca öyle bir iki metreden resme bakıp da anlıyormuş edasıyla sahte bakışlar atmaya da gerek yok. Hangi mesafeden bakarsan bak, görür ve duyarsın.
Mesela memlekette bir çığlık tablosu mu arıyorsunuz? Size şimdi yerli bir çığlık tablosu anlatayım. Ressamın kim olduğuna siz karar verin. Tablo şu: İçimizin keyifle, karnımızın lokmayla dolu olduğu bir akşamüstü çıkarız sokağa. Eşimizle, dostumuzla gülüşerek umursamadan dolaşırız etrafı. Ve o an başı önünde bir kadın geçer yanımızdan. Kimdir, nedir hiç ama hiç ilgilendirmez bizi. Biz gülüşmeye, ağzımızdan çıkanı bilmeden konuşmaya devam ederiz. O kadının tek özelliği, yanımızdan geçen yüzlerce insandan biri olmasıdır. Oysaki o kadın, çocukluktan kadınlığa terfi ettirilmiş bilmem kaç çocuğun anası, bilmem kaç kocamışın gelini ve bilmem kaç düş kırıklığının yuvasıdır. Sabahın ayazında cebinde beş kuruş olmadan yollara düşmüş, akşama kadar belini doğrultamadan çalışmış ve kursağına tek lokma ya girmiş ya girmemiş bir kadındır. Çatlamış ellerini gizlemek için kendine sıkı sıkıya sarılmış, kazandığı üç beş kuruşu kocasına vermek için bu kez de akşam ayazında yollara düşmüş bir kadındır. Alın size bir çığlık tablosu! Bitmedi ama tablodaki ayrıntılar. Devam edeyim... Kimi iğrenç bakışlardan korunmak için başını kaldırmak nedir bilmemiş, yüreğindeki haysiyeti kaybetmemiş bir kadındır o. Yetmezmiş gibi bir de vardığı evde hakaretten başka bir şey görmemiş, dayağın olmadığı bir gün için Allah'a şükretmiş bir kadındır.
Nasıl, tabloyu beğendiniz mi? Bence tam bir sanat harikası! Ne işimiz olur şimdi elin Norveç'indeki tabloyla falan. Bizim tuvale aktarılmamış onun gibi sayısız çığlığımız var. Peki ya duyanımız var mı? Öyle ya hangimizin umurunda ki. Her neyse, biz kalalım yine sefa ile!!!