Sevgili dostum! Hayli zaman oldu sana yazmayalı. Bu arada yazacaklarım fazlasıyla birikti, doğrusu hangisinden başlayacağımı bilemiyorum. Biliyorum yazacaklarım sana da acı verecek ama bunları seninle paylaşmak zorunda hissediyorum. İnanıyorum ki acılar paylaştıkça azalacak, bizler düzeldikçe toplum iyileşecek. Dostum bil ki sen gideli daha çok kokuştu ve kirlendi hayat, hani bazen insanları ikiyüzlü ve samimiyetsiz olmakla yadırgıyorduk ya şimdi ikiyüzlüleri bile arar olduk. Bu kötülük çağında yüzlerdeki maskeler o kadar çoğaldı ki artık insanları tanımak imkânsız hale geldi.
Sevgili dostum! Garip bir hal içine girdik, sanki hiç birimiz kendimiz için yaşamıyoruz. Adeta başkaları için yaşıyor ve bir türlü kendimiz olamıyoruz. İnsanlar başkası beğensin diye giyimini, kuşamını, saçını, kaşını, gözünü şekillendiriyor. Öyle ki, toplum bizi ayıplar endişesiyle arabamızın modelini, evimizin mobilyasını, binamızın boyasını, kullandığımız telefonu sık sık değiştirmek zorunda hisseder olduk.
Sevgili dostum! Cadde ve sokaklarımız sanki işgal edilmiş, imaj, makyaj, marka ve kombin peşinde koşan nesillerimiz tanınmaz halde geldi. Yeni nesil, kendisini tanımaz, toplumu tınlamaz hale geldi. Büyüğe saygı, küçüğe şefkat, değerlere bağlılık nostalji sayılıyor. Ahlak, haya, saygı, şefkat ve merhamet sanki literatürlerden çıkarılmış. İnsanların çoğu hayatını daha fazla gezip eğlenmek ve umursamaz bir hayat sürüp zevk almakla geçiriyor.
Sevgili dostum! Güçlü olanların hep haklı sayıldığı bir dönemi yaşıyoruz artık, mazlumlar, mahrumlar, kimsesizler her zamankinden daha çok yapa yalnız ve sahipsiz. Mazlumların feryatları arşı titretiyorken, zalimin yaptığı her zulüm yanına kâr kalıyor. Buna rağmen kapitalizmin en önemli söylemi olan; “altta kalanın canı çıksın” anlayışı toplumların amantüsü halini almış. Ama nedense her defasında altta kalanlar yine kimsesizler, çaresizler ve yalın ayaklılar oluyor.
Sevgili dostum! Makam, mevki, şan ve şöhret toplumda insanların ulaşmak için büyük kavgalar verdiği en önemli hedefleri oldu. Dünyalık menfaatleri elde etmek için her yol mubah görülüyor. Helal ile haram arasındaki sınırlar kaldırıldı, faizin adına vade farkı, rüşvetin adına hediye, zinanın adına anlaşmalı birliktelik deniliyor. Ayrıca haksız kazançla mal biriktirenlere “helal olsun adam işini biliyor” diye gıpta edilip örnek gösterilir oldu.
Sevgili dostum! Hani güzel ve samimi dostluklar, candan ve yürekten arkadaşlıklar vardı. Hiçbir iyilikte karşılık beklenmez, fedakârlıklar gösterişsiz sevgiler pazarlıksız olurdu. Ne yazık ki şimdi yapılan çoğu iyiliğin karşılığında menfaat beklentisi, sevgilerin özünde çıkar hesabı yapılır oldu. Artık dostluklar, arkadaşlıklar gönülden ve karşılıksız değil. Ve insanlar arasındaki sevgi, saygı ve ikramı ortak yapılan işler ve cüzdanlardaki kredi kartlarının limitleri belirliyor.
Sevgili dostum! Ne eşlerine saygı ve muhabbet duyan hanımlar ne hanımlarının haklarına riayet eden beyler kaldı. Televizyon başına geçip gününü dizi ve program izlemekle geçiren, ancak çocuklarına ayıracak zaman bulamayan, onları sevgi ve şefkatten mahrum bırakan aileler çoğaldı. Böylece maneviyattan yoksun bırakılan çocuklar annesine, babasına ve tüm topluma karşı asi birer canavara dönüştü. Senin anlayacağın ne yazık ki, yıkılmaması için büyük mücadele vermemiz gereken en önemli kalemiz olan aile kurumumuz da enkaza dönmek üzere.
Sevgili dostum! Yaşadığımız toplumda bir yanda lüks, sefahat ve şatafat diğer yanda yokluk ve sefalet yaşanıyor. Azınlık bir kesimin giyimde, kuşamında, yemesinde ve içmesindeki aşırılık ve israfı birçok insanın hayalinin ötesinde. Merhamet kaybedildiği için ne komşusunun açlığına ve açıkta kalışına aldıran, ne de akrabasının darlığını ve hastalığını umursayan var. Yokluk içinde kıvranana “Allah versin” çaresizlik içinde boğulana “Allah kurtarsın” deyip geçiştiriliyor.
Sevgili dostum! Toplumları bir arada tutan en önemli harç olan adalet ve merhamet ölçülerinin rahatça çiğnendiği ahlaki bir çöküş yaşıyoruz. Zira her gün medya ve sosyal medya aracılığıyla insanımızın zihnine ve evlerimizin içine adeta lağım boca edilirken maalesef ilgili kurumlar adeta ölü taklidi yapıyor. Sömürgeci anlayışın zihinlere sinsice enjekte ettiği ‘hayatını yaşa’, ‘özgür ol’ ve ‘kır zincirlerini’ gibi nefisleri aşırılıklara davet eden söylemler bireysel ve toplumsal yozlaşmaya sebep oluyor.
Sevgili dostum! Umarım kırık-dökük de olsa ıstırabımı ifade edebilmişimdir. Biliyorsun bunca olumsuzluklar içerisinde sana, bana ve erdemli insanlara büyük vazifeler düşüyor. Şimdi yüreğinde insanlığın derdini taşımaya aday; hedefi büyük, bilinci açık, vicdanı diri nesillere ihtiyacımız var. Hani sen hep diyordun ya; büyük hedefleri olmayanlar, büyük işler başaramazlar. O halde bu sorumluluğu başkalarından çok senin, benim ve bilinç sahibi tüm insanların üstlenmesi gerekmez mi? Zira sen, ben ve duyarlı insanlar yoksa bil ki hiç kimse yok demektir. O yüzden çevremizde yaşanan her olumsuzluğu düzeltmeye dair samimi bir gayretimiz olmalıdır. Ancak o zaman, içinde yaşadığımız toplum düzelir ve hayat güzelleşir.
Kerem bey biraz cesaretinizi toplayın ve bu halkın nasıl böyle bir serüvene dönüştüğünü yazınız… hem bu ziyadesiyle benzetmeler dolu yazı dizinleri okuyanın gönlünde yer edinir. Yoksa harflerinizin kıymeti olmayacaktır.