KANSER AĞRI’NIN KADERİ Mİ?

Öncelikle şuna inanmalıyız! Kanser Ağrı’nın kaderi değil ama çok önemli bir gerçeğidir.

KANSER AĞRI’NIN KADERİ Mİ?

Biyolojik ve genetik sebeplere bağlı olarak ortaya çıkan bir hastalık olan kanser, insanların yaşam koşullarıyla da çok yakından ilgilidir. Araştırmalara göre, beslenme, barınma, çalışma şartları, kişisel hijyen olmak üzere hayatın her alanında ortaya çıkan sorunlar kanser oranını etkilemektedir. Özellikle ekonomik şartlardan dolayı kötü ve sağlıksız koşullarda yaşamak, iş güvenliği önlemleri alınmadığı için kimyasallara ve ağır iş yüküne maruz kalmak, ucuz ve işlenmiş GDO’lu gıdalar tüketmek ile sentetik ve kimyasal içerikli ürünler kullanmak gibi faktörler, kanser riskini artırmaktadır.

DSÖ'nün verilerine göre; Ülkelerin sosyo-ekonomik durumu yani İnsani Gelişmişlik İndeksi (HDI) üst sıralarda yer alan ülkelerde kansere yakalanma oranı alt sıralardaki ülkelere göre 2,5 kat daha azdır. Yani insanların ekonomik, sosyal ve çevresel koşulları kanserde önemli bir etkendir.

Araştırmalar, erken teşhis ve ilerleyen tıbbi teknolojilerin kullanımı, kanserle mücadelede önemli bir fark yaratmaktadır diyor. Yine uzmanlar Dünya genelinde kanser görülme oranlarında artış olmasına rağmen, kanserden ölümlerin düşüşte olmasını, erken tanı ve doğru tedavinin etkisine bağlıyor. Yani görünen o ki Dünyada kanser artık daha yönetilebilir bir hastalık haline gelmektedir.

Ancak TÜİK’in yayımladığı illere göre kanserden ölüm oranları dağılımında maalesef Ağrı, yüzde 21,8 ile kanserden ölümlerin en yüksek olduğu il oldu. İlimizde kanser hastalığının son yıllardaki yükseklik ve yaygınlığına hepimizin şahit olmaktayız. Özellikle genç yaşta yaşanan acı kayıpları üzülerek görmekteyiz. Sadece bu hafta Ağrılı üç hemşerimizi kanserden kaybettik.

İlimizde bu kadar yoğun vakanın olması ve şahit olduğumuz acı kayıplar başta şehrimizdeki yetkili kişiler olmak üzere hepimize sorumluluklar yüklüyor. O halde Ağrı olarak erken tanıyı destekleyen “kanser tarama programları” uygulamalı ve sağlık altyapımızı güçlendirmeliyiz. Şehrin özellikle sağlıkta kendine yeterliliğini arttırmak için kalıcı çözümler üretmeliyiz.

Kanserle mücadelenin etkili temel taşlarından biri de sağlıklı ve huzurlu bir yaşamdır. Temiz hava, güvenli gıda, sağlıklı beslenme, stressiz bir yaşam ve düzenli egzersiz, bu alanda atılması gereken adımların başında gelir. Her insanın temel hakkı olan bu yaşam standartları için, şartları oluşturmak idarecilerin topluma karşı en asli vazifesidir.

Öncelikle şuna inanmalıyız! Kanser Ağrı’nın kaderi değil ama çok önemli bir gerçeğidir. Kanser Savaş Daire Başkanı Prof. Dr. Murat Tuncer, bu konuda: “Genetik yatkınlıktan kaynaklanan kanserler dışındaki vakalar önlenebilir. Her üç kanserli kişiden biri sigara biri de yanlış beslenmeye bağlı olarak hastalanıyor. Yani üçte iki oranında kanseri engellememiz mümkündür.” diyor.

Demek ki bu sorunun çözümü için çok ümitsiz olmamıza gerek yok. Ancak etkin ve çok yönlü bir mücadele şart. Bunun için ilimizdeki milletvekillerinden mülki idareye, Üniversiteden ilgili kurumlara, STK’lardan basına etkin bir iş birliğine ihtiyacımız var.

Sağlık alanında yeterli uzman kadroların oluşturulup fiziki şartların iyileştirilmesi, sosyal alanda hijyen ve çevre temizliğinin arttırılması, ekonomik alanda istihdamın genişletilip iş güvenliğinin sağlanması, tüketilen ürünlerin sağlıklı ve güvenilir olması sağlanmalı. Çalıştaylar yapılarak şehrimiz ilçe ilçe, köy köy masaya yatırılıp detaylı bir kanser haritası çıkarılmalıdır. Erken teşhis ve tedaviler için toplum bilinçlendirilip periyodik kanser taramaları yapılmalı.

Şehrin şebeke sularının sağlıklı hale getirilmesi için acil önlemler alınmalı. İlimizde satılan tüm gıda maddeleri ve özellikle de tüketimi çok yoğun olan çayların kanserojen maddeler taşıyıp taşımadıkları takip edilmeli. Derelere katı ve sıvı atıkların karıştırılmaması için önlemler alınmalı. Tarımda kullanılan zirai ilaçların insan sağlığını tehdit eden içeriklere sahip olmaması için gerekli çalışmalar yapılmalı. Çevre temizliği ve kişisel hijyen ile ilgili toplumsal bir hassasiyet oluşturulmalı. Gıda denetimleri sık yapılmalı özellikle raf ömrü bitmiş ambalajlı ürünlere yönelik sıkı tedbirler alınmalı.

Bu vesileyle kanser illetine yakalanıp bu hafta vefat eden Mustafa Yeşilbaş, Şevki Güral ve Kadir Vural hemşerilerimize Allah’tan rahmet ailelerine sabırlar diliyorum.

YORUM EKLE
YORUMLAR
Bilal
Bilal - 2 ay Önce

Şehrin doğalgaza tamamen geçmesi ve şebeke sularının temizliğinin sağlanmasıyla vakalarda büyük düşüşler görülecektir şu ana kadar bu kadar yüksek olmasının en önemli nedenleri bunlar maalesef ki doğalgazı ilk kullanması gereken illerden biri olmamız lazimken en son kullanan illerden olduk son yapılan ölçümlerde hava kirliliği derecesi iyi çıkmışti şu an en büyük sıkıntımız yardım kömürleri yetkililer bir an önce bu uygulamaya son versin gerekiyorsa maddi yakacak desteği verilsin bu kötü ve kalitesiz kömürün pisliginden milleti kurtarsın

Dr.Tarık
Dr.Tarık - 2 ay Önce

Acil olarak mecliste yasa ile doktorların mecburi hizmeti tekrardan eski sisteme döndürülmelidir. Özel hastane sahibi sağlık bakanı geldi, onun gelişiyle vergilerimizle senelerce okuttuğumuz doktorlar ucuz fiyatlara Avrupa ülkelerine kaçtı. Doktor sayısı azalınca özel hastane tedavi ücretleri arttı. Bizim bir doktorun egitimi için vergilerden ayrılan paranın 1 milyon 250 bin dolar olduğunu bilen çok az kişi var ve bu tüm vergi mükelleflerinin sırtında. Özel hastaneler ve üniversiteler sahibi eski sağlık bakanı, mecburi hizmet gorevini bozduktan sonra ülkeden sürekli artarak bir doktor göçü başladı. Daha önceden Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi eski Dekanı da şu şekilde açıklamıştı olayı. "“TUS intern eğitiminin hemen bitiminde olduğunda, internlük dönemi ki bu dönem esas yeterliliklere ulaşıp hasta ile vakit geçirdikleri gerçek hekim gibi davrandıkları o 12 ay ne yazık ki kitapların arasında geçiyor. Halbuki biz hastalar ile geçirsin istiyoruz. Öğrencilerimiz de fakültenin bitiminde TUS’un olmasını istemiyor. Hatta bununla ilgili Sağlık Bakanlığı görüş aldığında bu düşüncemizi bildirmiştik. Okul bittikten sonra TUS stresi olmaksızın son sene geçtiğinde o 12 ay çok yararlı geçer. Hasta hekim iletişimi, uygulama gibi konuları daha iyi öğrenirler. Bir sene de mecburi hizmet yapıp sahada gerçek bir pratik yaptıklarında TUS girdiklerinde çok iyi geçeceğine inanıyorum. TUS’un internlükten bir sene sonraya, mecburi hizmet sonrasına alınması öğrencilerimizin de isteği. Bizim de isteğimiz açıkçası. Çünkü o 12 ayı kaybediyoruz. Halbuki en önemli zaman o 12 ay. Bütün bilgileri onun için veriyoruz ve tam oraya geldiklerinde anksiyeteleri çok yüksek oluyor. Çünkü çok ciddi bir eleme sınavı her geçen gün giren sayısı artıyor. “ dedi. Tıpta Uzmanlık Sınavında tercihlerin daha sınırlanmaya başladığına dikkat çeken Prof. Dr. Gülfem Çelik malpraktis riskinin yüksek olduğu bölümlerin tercih edilmediğini belirterek risksiz alanların daha çok tercih edildiğini ifade etti.
“İnternlerimizi kazanmayı daha çok tercih ediyoruz “diyen Prof. Dr. Çelik Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesinde stajların Cuma günü bitecek şekilde ayarlandığını öğrencilerin de hafta sonu kendilerine vakit ayırmasına imkan tanıdıklarını ifade etti." Meclisteki vekiller kavga etmekten yasa çıkarmıyorlar ki. Acil olarak mecburi hizmet süresi 2 yıla çıkarılmalı ve TUS eğitimine mecburi hizmetten sonra başlanmalı. Ayrıca cerrahi bölumlerin maaşı arttırılmalı. Kamuda Uzman doktorla cerrah neden aynı maaşı alıyor? Cerrahlar işi çok daha zor. Yoksa özel hastaneler ve üniversiteler sahibi sağlık Bakanının sistemiyle bu ülke daha çok doktor göçü verir. Acil olarak bu hafta TUS ve mecburi hizmet ile ilgili meclis çalışmaya başlamalı ve eğer Fransa'daki Almanya'daki gibi maaşlarını hakeden milletvekilleri iseler Agustos 2024'de bu düzenlemeyi çıkarmalılar. Fakat kavga ederek maaşlarını hak etmeye çalışıyorlar.
Ayrıca kimse cerrahi yapmamaya başladı tusta. Neden yazsin? Riskli cerrah ile neredeyse risksiz uzman çocuk doktorunun maaşı aynı. Eski bakan özel hastane ve üniversite sahibiydi yenisi de üniversite ve hastane sahibi. Bu düzen değişmez...

SIRADAKİ HABER