SERBEST "PIRASA" EKONOMİSİ
Gastronomi konusunda ahkâm kesmek için böyle bir başlık kullanmadım. Zaten yeme - içme konusunda ahkâm kesecek en son insan benimdir herhalde. Başka bir şey anlatmak istiyorum aslında bu yazıda. Hani şu bazen görmezden geldiğimiz kış sebzesi pırasa var ya, onun bir özelliği çok ilgimi çekti. Kansere, yüksek tansiyona ve bilcümle iltihaba iyi gelen bir sebzevat çeşidi olmanın yanında, pırasa bitkisi çok tüketildiğinde uyku hali oluşturup uyuşukluğa sebep olurmuş. O yüzden bol ve ucuzdur diye tüketimini artırırsak uyuşuk varlıklar olurmuşuz. Bu mübarek bitkinin özelliklerini okurken bir şeyi anımsadım: SERBEST PİYASA EKONOMİSİNİ. Hani şu sonsuz çeşitlilikte üretilen bir yığın mal ve hizmetin tüketilmesi için dayatılan ekonomi modeli var ya, işte onu anımsadım. İnsan olmanın o sonsuz tamahkârlığıyla gözümüzün dönüp sınırsızca tükettiğimiz malûm dünyadan bahsediyorum. Her tükettiğimizde biraz daha gözümüz döner, biraz daha müptelası oluruz bu ekonomik yapının. Belli bir noktadan sonra ise öylesine bir uyuşukluk oluşturur ki, tam bir pırasa ekonomisi içinde buluruz kendimizi. Tükettikçe uyuşuruz ve uyuştukça daha bir tüketiriz.
Esasen insanın bu zaafını adamakıllı ilk fark eden meşhur ahlâk filozofu İskoç asıllı Adam Smith'tir. Bir ahlâk filozofundan beklenmeyen bir performans gösteren bu zat-ı muhterem, Ulusların Zenginliği isimli kitabında kapitalizmin ideolojik temellerini atarken, insanın açgözlülüğünün farkına varmıştı. Hâl böyle olunca, ahlâklı olmak karın doyurmuyor diye düşünmüş olsa gerek ki ahlâki ve dini değerlerini bir kenara atası tutmuş arkadaşın. Devlete yalnızca jandarmalık ve sınırlı bir yargıçlık vazifesi yükleyerek, halkı bir avuç sermayederin insafına atmaya yemin etmiş. Fakat kendi bulduğu bir kavram olan "Görünmez El" kavramıyla kimsenin bu sistemden zarar görmeyeceğine de inandırmış cümle âlemi. Bu "Görünmez El" dediği şey ise şudur: Piyasayı serbestleştirirsek eğer, görünmez bir güç tarafından iktisadi denge ve refah sağlanacaktır. Aslında o elin kimlerin görünen eli olduğunu tarih fazlasıyla anlatmıştır bizlere! Dolayısıyla bu filozof, aslında sınırsız kâr amaçlı bir ekonomi modelini öne sürdüğünde, devleti üretimin dışında tutmuş ve bir anlamda fizyokrasinin ve haliyle kapitalizmin "bırakınız yapsınlar, bırakınız kazıklasınlar" sloganın fikir akrabası olmuştur. Sözüm ona bir ahlâk filozofunun pırasa yememesinin dünyayı getirdiği bir hâl olsa gerek ki(!) bugün yaşadığımız istifçilik, karaborsacılık ve toplumsal duyarsızlık hep bu kâr etme aşkının sonucudur.
Aslında söylenecek çok şey var ama neylersiniz ki mazallah 'büyük patron kapitalizm' kızar da pırasayı da istifler. Ama doğru ya, pırasa çabuk bozulacağı için istiflenmez. E olmadı fiyatı artsın diye denize falan döker bir kısmını artık(!) Malûm, kâr edilsin de nasıl edilirse edilsin!!!
Umarım bu dönemleri unutmayarak devlet olgusunun ne kadar kutsal ve değerli olduğunu bir kez daha anlamış oluruz. Yine umudum odur ki, hiç olmadığı kadar devletin soyut varlığına ve memleketin her çakıl taşına sevdalanırız bir kez daha.
Kalın sefa ile...