Gece gece yazıya nasıl bir giriş yapabilirim diye düşünürken dilimden şu iki cümle çıktı: Göklere ne kadar çok çıkarsan, bir mezara da o kadar yakın olursun. Çünkü bütün kabirler aslında göklere kuruludur!
İşte yukarıdaki cümlenin en ibretlik hikâyesinin sahibir Faruk Gürler… 1970'lerin başına damga vurmuş dönemin genelkurmay başkanıdır. 1971 Muhtırasının kilit isimlerinden olan Faruk Gürler o dönem gelenek haline gelen "cumhurbaşkanı asker kökenli olmalı" fikrinin en azılı uygulamasıdır esasen. Kendisi askeri bürokrasinin telkinleriyle 1973 Cumhurbaşkanlığı Seçimleri'ne katılmak için genelkurmay başkanlığından istifa etmiş, sonra senatör olmuş ve arkasına aldığı onlarca generalle beraber parlamentoyu ablukaya alarak "illa beni cumhurbaşkanı seçin" demiştir. Yer gök Faruk Gürler diye inlerken, basın sıkıyönetimin baskısıyla tek ses olarak onun ismini haykırırken meclisi de asker üniformalı kişilerden geçilmez hale getirmiştir. Fakat Türk siyasi tarihinde parlamentonun en onurlu dirençlerinden biriyle karşılaşarak yenik bir şekilde tarih sahnesinden uzaklaşmıştır. Her ne kadar dönemin geleneği değişmeyip yine asker kökenli başka bir isim cumhurbaşkanı seçilse de yukarıda geçen giriş cümlesini utandırmayacak şekilde çok geçmeden belki de bu yenilginin tesiriyle sessiz sakince bu dünyadan göçüp gitmiştir.
Faruk Gürler'in bilindik meselesini anlatmak değildi gayem bu yazıda. Fakat baskıyla, gözdağıyla hele hele zulümle göklere çıkmanın ne demek olduğunun en iyi özetidir bu mesele. Sözün özü şudur ki; bir kabirden ne kadar çok uzaklaşmaya çalışsak esasen ona o kadar hızlıca koşuyoruz demektir. Özellikle sahip olduğumuz gücün sarhoşluğuyla bunu yapıyorsak, etrafa savurduğumuz her darbe mezarımızı açmak için toprağa vurduğumuz bir tekme demektir. İbret alan alır, almayan ise arkasına ibretlik bir hikâye bırakır. Çünkü bütün kabirler aslında göklere kuruludur sevgili dostlar!!!
Kalın sefa ile...