Bazen diyorum ki kendime sus artık. Nasıl olsa bir şeylerin değişeceği yok. Hatta tersine daha da kötü oluyor. Ama bir yandan da beynimin içindekilere vicdanım öylesine bir sıra dayağı çekiyor ki yaşadığım azap katmerlice oluyor. Başımı yastığa koyar koymaz memleketi ya da geleceği düşünmeden uyumayı o kadar özledim ki anlatamam. Şiirsel konuşup birilerinin duygularını avlama peşine düştüğümü sanmayın lütfen. Bu yazıda öyle kendi çapımda tarih anlatıp sizleri sıkmak ya da yine kendimce felsefe yapıp ders vermeye çabalama derdinde hiç değilim. Ne tarih umrumda şimdi ne felsefe ne de başka bir şey. Canı cehenneme hepsinin. Sadece daha ne kadar kirlenebiliriz diye düşünüyorum. Ya da bir insanın yahut bir toplumun kirlenmesi için üst sınır nedir diye merak ediyorum. Mesela yarın daha ne duyup ne göreceğiz? Veya yarın görüp duyacaklarımız artık bizi şaşırtacak mı? Bakmayın aslında şaşırmak iyi bir şeydir. Çünkü umulmadık bir şeylerin olması demektir şaşırmak. O yüzden insan hâlen bir şeylere şaşırabiliyorsa içindeki masumiyet devam ediyor demektir. Peki gün gelir de artık hiçbir şeye şaşırmazsak ya? Bence asıl şaşırmamamız gereken şey tam da bu olacak bir gün.
Eminim ki benim gibi birçoğunuz da geçmişi çok özlediniz. Şöyle yol yordam bilen birkaç gün görmüş insanla sohbet etmeyi özlediniz; birilerine yürek dolusu güvenmeyi özlediniz; ya da ağız dolusu gülmeyi, gönül dolusu sevmeyi özlediniz. Umarım daha çok şeyi özlemek zorunda kalmayız. Çünkü artık birilerinin yaptığı rezilliklerden dolayı şaşırmaktan bıktınız usandınız.
Her neyse biz kalalım yine sefa ile...