BİR KUTU ŞEKER UĞRUNA YA RAB NE GÜNEŞLER BATIYOR!

BİR KUTU ŞEKER UĞRUNA YA RAB NE GÜNEŞLER BATIYOR!

BİR KUTU ŞEKER UĞRUNA YA RAB NE GÜNEŞLER BATIYOR!

"Kimse yaralı ve şehitlerle uğraşmayacak. Ben ölürsem üzerime basıp geçin. Ben de aynısını yapacağım. Bu savaşta hiçbir ödül vadedemem." (Yüzbaşı Hilmi / 1915 Çanakkale)

"Kimse ezilen çocuk ve yaşlılarla uğraşmayacak. Ben yere düşersem beni ezip geçin. Yeter ki o şeker kutularını alın."

(Vatandaş Hilmi / 2022 Türkiye)

"Ben Kılıçgediği'nde harp ettim. Bir top güllesi patladı, omzuma çarptı, omzumun kemiğini kırdı. Biz on atlıydık. Hamidiye Alayı'ydık. Ama Rus'un asker ve silahı çoktu; gücümüz yetmeyince geri çekiliyorduk. Biz o sene harp ettik. O sene kar göğsümüze varmıştı. O karın içinde çoğumuzu soğuk aldı. Öküzle, merkeple, atla köylerden askere un, yağ geliyordu. Herkes açtı. Geride ne kalmışsa millet onunla idare ediyordu. Ne bulsak onu yiyorduk." (Hamidiye neferi Mustafa Kaya / Ağrı)

"Biz şeker dağıtıldığını görünce uzaktan koşup geldik. Bir şeker kutusu omzuma çarptı. Ama biz on kişiydik. Adam başı on kutu almak için gelmiştik. Fakat başka yerden gelenlerin çoğu bizden güçlüydü. Bazen geri çekiliyorduk. Sonra tekrar atılıyorduk ileri. O gün şeker kutuları göğsümüze kadar varmıştı. Ben evi aradım, birkaç kişi daha gelsin dedim. Bizimkilerin hepsi geldi. Ama pek azını eve götürebildik. Çok kötü bir gündü." (Vatandaş Mustafa / 2022 Türkiye)

"Türk ölüler neredeyse üzerine basmadan yürünemeyecek kadar sık yatıyordu. Devasa çukurlar parçalanmış cesetlerle çevriliydi. Bir gövde ortadan kesilmiş, ikiye ayrılmıştı. Cesedin üst kısmını göremedim. Her yerde şişmiş kara gövdeler görünüyor, hepsinden insanı kusturacak kötü kokular yayılıyordu. Başka bir yerde ölü bir Türk subayı tabancasını kavramış yüzüstü yatıyordu. Bazı yerlerde ölüler siper duvarının bir parçası haline gelmişti. Kum torbalarının altından çıkan kol ve bacaklar korkunç bir görüntüydü." (Anzak askeri Yarbay Percival / 1915 Çanakkale)

"Parçalanan şeker kutularından dökülen şekerler o kadar çoktu ki şekerlerin üzerine basmadan geçemiyorduk. Bazı yerlerde şekerlere sarılıp yüzüstü yatan insanlar vardı. Her kutunun altından birinin kolu diğer birinin ayağına sarılmış haldeydi. Yayılan şeker kokusu her tarafı sarmıştı. Korkunç bir görüntüydü." (Çocuk Mehmet / 2022 Türkiye)

''En nihayet dağa çıktık. Bizi çok geniş ve uçsuz bucaksız sanılan bir kar yaylası karşıladı. Pek yorulmuş ve takatsiz düşmüştük. Tam yayla üstünde keskin bir rüzgâr ve şiddetli bir tipi başladı. Bu andan itibaren göz gözü görmez oldu. Kimsenin kimseye yardım etmesi ve hatta söz söylemesi, sesini işittirmesi imkânı kalmadı. Uzun sonsuz denecek kadar uzamış olan yol kolu dağıldı. Herkes kendi canının derdine düştü. Asker enginlerde, dere içlerinde, orman bucaklarında, nerede bir kara nokta, dumanı çıkan bir ocak gördüyse oraya saldırdı ve kolordu çözülüp eridi... Subaylar çok uğraştılar, fakat kimseye söz işittirmek gücü kalmamıştı. Hâlâ gözümün önündedir; yol kıyısında karların içine çömelmiş bir er, bir yığın karı kollarıyla kucaklamış, titreyerek, feryat ederek dişleriyle kemiriyor, tırnaklarıyla kazıyordu... Kaldırıp yola götürmek istedim. Er önceki hareketlerini hiç bozmadı ve beni hiç görmedi. Zavallı cinnet geçiriyordu... Böylece şu uğursuz buzullar içinde biz belki 10.000'den çok insanı bir günde karların altında bıraktık ve geçtik...'' (9. Kolordu Kurmay Başkanı Yarbay Köprülülü Şerif İlden / 1915 Sarıkamış)

"Şeker dağıtılan alan göz gözü görmez hâldeydi. Kimse kimseyi tanımaz vaziyetteydi. Aklı başında bazı insanlar herkesi teskin etmeye çalışıyordu. Ama nafileydi. Genç biri şeker uğruna kendini kaybetmiş cinnet geçiriyordu. Onu da ben sakinleştirmeye çalışsam da işe yaramadı. Böylece onu şeker kutularının altında bırakıp öndeki şekerlere ulaşmaya çalıştım. Manzara dehşet vericiydi." (Vatandaş Şerif / 2022 Türkiye)

Şimdi yukarıdakiler doğrultusunda soruyorum herkese: Ne içindi tüm o verilen canlar? Ne için onca yiğidimiz, dilberimiz gencecik hayatlarını toprağın merhametine bıraktı? Bizler bir paket şeker için birbirimizi ezelim diye mi? Bir paket şekerin bedeli miydi o verilen milyonlarca can? Peki ya bu topraklar için yazılan onca destan, onca mısra, onca deyiş nedendi? Başımıza çektiğimiz oyalı leçeklerimiz, onurun timsali olan kasketlerimiz, ağzımızdan düşürmediğimiz yaşmaklarımız bugünlere şahit olmadı mı sanıyoruz? Günde bir tas ekşi hoşafla bu memleket için canını verenler buna şahit olmadı mı sanıyoruz? Ya gelecek nesiller? Onlar bizi ne diye anacak? "Benim anam, benim babam kahramandı, fazladan bir paket şeker almak için canını dişine taktı" diye göğsünü gererek mi dolaşacak dosta düşmana karşı? Ah be gözümün nuru halkım! Yüreğimin en zor şiiri olan cânım halkım! Burnumu sızlattın, canımda ateşler yaktın, yüreğimi lime lime ettin!

Kal yine de sefa ile...

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER